
BİRİNCİ BÖLÜM
Bilişim Sistemine Girme
1. Yetkisiz Erişim
Bilişim sistemine ulaşarak sistemdeki fonksiyonların kullanılması sayesinde, burada yer alan verilere yetkisiz kişilerce, yetkisiz olarak ulaşılmasıdır. Erişim, bilgisayarın bir kısmına olabileceği gibi, tamamına da mümkündür. Kişilere ya da kurumlara ait olabilecek veri virüsler, programlara, casus yazılımlar ile ele geçirilmektedir. Günümüzde giderek daha fazla duymaya başladığımız izinsiz bilgi alınması, izinsiz dinlemeler yapılması suç oluşturmaktadır. TCK’nın 243. maddesi bilişim sistemine girme başlığı altında yetkisiz erişimi suç olarak düzenlemiştir.
TCK 243/1 “Bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren ve orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.
TCK 243/2- Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karşılığı yararlanılabilen sistemler hakkında işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir.
TCK 243/3- Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değişirse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Yetkisiz erişim tehlike suçlarında olduğu için, zararlı bir sonuç oluşmasına gerek olmaksızın, sisteme izinsiz olarak girilmesi, cezalandırılabilir bir fiil olarak nitelendirilmesinde yeterli sayılmıştır. Herhangi bir veriye yetkisiz olarak erişen kişi bu veriyi sadece öğrenmekle kalmayıp, veri üzerinde değişiklik yapabilir, veriyi kopyalayabilir, başkasına gönderebilir, hackleyebilir, hatta silip yok edebilir.
Bilişim sistemine girme bilgisayar ve dijital sistemleri kapsamaktadır. Genel amaçlı işlem yapabilme özelliğine sahip olan bir sisteme bağlı olan, yani bir çevre giriş çıkış birimi vasıtasıyla ana sistemin fonksiyonlarını yerine getirmeye yardımcı olan tüm donanım parçaları bilişim sisteminin bir kısmı sayılacaktır. Hukuk dışı yollardan sisteme girme ve orada kalmaya devam etme şeklinde tanımlanan suçun oluşması için illa sistemde uzun süre kalınmasına gerek yoktur. Makul süre boyunca sistemde kalmaya devam etmek suçun tamamlanması için yeterlidir.
Suçun failini eylemin yapıldığı sırada yakalamak gerektiği için suçla mücadele etmek, faili bulmak ve cezalandırmak oldukça güçtür. Erişimin hukuka aykırı olarak gerçekleştirilmesi şarttır. Hakim izni ya da mağdurun rızası ile sisteme girilmesi hukuka aykırılık unsurunu kaldıracağı için suç oluşmayacaktır.
TCK’nın 243. maddesinde düzenlenen bilişim sistemine girme ve orada kalmaya devam etme suçu sayesinde, Avrupa Siber Suç Sözleşmesi’nin kanunsuz erişim başlıklı 2. maddesindeki “her bir taraf devlet bir bilgisayar sisteminin tamamı ya da herhangi bir bölümüne haksız ve kasıtlı olarak erişilmesini suç kapsamına almak için gerekli kanuni düzenlemeyi yapmalı, gerekli önlemleri almalıdır” düzenlemesi bu madde ile karşılanmıştır.
Bilişim sistemine girme ve orada kalmaya devam etme suçu, özgü bir suç olmadığından, fail herkes olabilir. Failin bu suçu işlerken hangi amaçla hareket ettiğinin de bir önemi yoktur. Fail gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişide olabilir. Haksız menfaat sağlayan tüzel kişilerin sorumluluğu TCK 246. maddede düzenlenmiştir[1]. Bilişim sistemine girme ve sistemde kalma suçu, iştirak halinde işlenmesi mümkün olup, bir özellik taşımamaktadır. Suçun iştirak halinde işlenmesi halinde TCK 37,38,39,40 gereği iştirake ilişkin genel hükümler uygulanacaktır.
a. Korunan Hukuki Yarar
TCK’nın 243. maddesinde korunan başlıca hukuki yarar, bilişim sisteminin güvenliğidir. Sistem güvenliğinin sağlanmasıyla, sistemi kullananların çok sayıda çıkarı korunmaktadır. Özel hayatın gizliliği ve sırların masuniyeti, kişi ve kurumlara duyulan güven duygusu bunların başında gelmektedir. Kişinin bilişim sistemi içerisinde bulunan bilgileri, özel alanına ilişkin bilgiler olduğu için ortada korunması gereken hukuki bir yarar mevcuttur. Hak sahibi bu alana girilmesine izin vermedikçe ya da bir hakim kararı olmadıkça bilişim sistemleri aracılığıyla kişisel verilere ulaşılması özel hayatın gizliliğini işgal teşkil eder. Kişinin sistem içerisindeki bilgilerinden maddi ya da manevi yararı söz konusudur.
Yetkisiz erişimin suç sayılabilmesi için, sisteme hukuka aykırı olarak girilmesi ve orada kalmaya devam edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla anlık yetkisiz erişimlerde korunmaya değer bir hukuki yarar görülmemiş olup, orda aklamaya devam etme şartı koşulmuştur.
TCK 243. maddenin 3. fıkrası “Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değişirse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” düzenlemesi ile mülkiyet hakkını korunan hukuki yarar haline getirmiştir.
b. Suçun Maddi Unsuru
Almanya, Fransa, İtalya gibi bazı yabancı ülkelerin ceza kanunlarında yetkisiz erişim, sisteme hukuka aykırı olarak girme veya orada kalmaya devam etme şeklinde seçimlik hareketle düzenlenmiştir. Ancak bizim hukukumuzda suç, yetkisiz erişim ve sistemde kalmaya devam etme koşulları birlikte oluştuğunda tamamlanmaktadır. Her ne kadar madde gerekçesinde, bilişim sistemine girme veya orada kalmaya devam etme şeklinde bahsedilmiş olsa da, kanun metninde açıkça iki unsurun aynı anda varlığı aranmıştır[2]. Yetkisiz erişim, bilgisayarın doğrudan kullanılması yoluyla ya da başka bir bilgisayar kullanılarak hedef bilgisayara iletişim araçlarıyla ulaşılarak gerçekleştirilebileceği gibi, yetkili kullanıcılara ait erişim kodlarının ele geçirilmesiyle ya da sistemde açık yaratılması suretiyle gerçekleştirilebilir. Sistemin tamamına veya bir kısmına girilmesi açısından bir fark yoktur.
Sistemde kalmaya devam etme unsuru için yeterli sürenin ne olduğu her somut olayın özelliğine göre değişkenlik gösterir. Bu suç ile sistem sahibinin özel alanının masuniyeti, huzur ve sükunu, verilerin gizliliği korunmak istendiğine göre, belirtilen değerleri ihlal edebilecek kadar bilişim sisteminde kalmış olmak suçun oluşumu için yeterli kabul edilecektir. Yeterli sürenin ne olduğunun araştırması, hakim tarafından olaya göre değerlendirilmelidir. Fail sistemde kalırken, sistemde bulunan bilgileri öğrenmiş olabilir. Ancak sistemde kalmaya devam etmeyi, sistemdeki bilgileri öğrenme ile bağlantılı tutmak yanlış olacaktır. Failin uzun süre sistemde kalmasına rağmen sistem bilgilerine ulaşamaması mümkün olduğu gibi, anlık olarak girilmesiyle sistemdeki bilgilerin öğrenilmesi de mümkün olabilir. Dolayısıyla sistemde kalmaya devam etmeyi, sistem bilgilerini öğrenme ile karşılaştırmamak lazımdır. Yeterli süre koşulu somut olayın özelliklerine göre gerçekleşmişse, suç oluşmuş olacaktır.
İki ayrı hareketi kapsayan bu suç tipi için Kurt konudaki görüşünü şu şekilde açıklamıştır. “Sistemde kalmaya devam etme tanımlamasının suçun tamamlayıcı unsuru haline getirilmesi, kötü niyeti olmayıp da kısa süreliğine giriş yapan, araştırma amacı taşıyan, ya da yazdığı yazılımın başarısını test etmek isteyen kişilerin yaptıkları sisteme girme eylemlerini de çok katı bir düzenleme ile münhasıran suç saymama düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Ancak yine de bu düşüncelerle de olsa dahi sadece sisteme girmeleri suça teşebbüs olarak değerlendirilecektir, Kanunun bu tarzda bu tür eylemleri aynı kefeye koymaması isabetli olmuştur[3]”. Kurt, sisteme girme niyeti olup da, sistemde kalmaya devam etme niyeti olmayanların teşebbüsten cezalandırılabilmelerinin mümkün olduğu görüşündedir. Karagülmez’in ise teşebbüs konusundaki görüşü, “sisteme girdikten sonra orada kalmayı başaramamak, eğer anlık olmuşsa, suça teşebbüsten söz etmek güçtür, ancak anlık değil de, orada kalmaya başlandıktan sonra sistemde kalma başarılamamışsa, bu takdirde teşebbüs düşünülebilir” yönündedir[4].
Sistemde kalmaya devam etme unsuru nedeniyle, temadi niteliğinde bir suç söz konusudur. Suçun oluşabilmesi için, sistemde kalmaya devam edilmesi gerekmekte ve bu esnada suç temadi etmektedir. Temadinin kesildiği anda suç gerçekleşmiş olacaktır. Suçun tamamlanması açısından netice değil, hareket önemlidir. Sanığın suçu işlerken, sistem bilgilerini öğrenmiş olması suçu etkilemeyecektir. Ancak fail sistemindeki bilgilerin yok olmasına, değişmesine neden olmuşsa, fail TCK 243/3. maddesi gereği suçun nitelikli halinden cezalandırılacaktır.
c. Suçun Manevi Unsuru
Bilişim sistemine girme ve orada kalmaya devam etme suçunun manevi unsuru kasttır. Bu suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir. Failin genel suç işleme kastıyla, bilerek ve isteyerek bilişim sistemine girmesi ve kalmaya devam etmesi gerekmektedir. 243. maddenin gerekçesinde de kast unsuru açıkça vurgulanmıştır. Sisteme, hukuka aykırı olarak giren kişinin belirli verileri elde etmek amacıyla hareket etmiş bulunmasının önemi yoktur. Sisteme, doğal olarak, haksız ve kasten girilmiş olması suçun oluşması için yeterlidir[5].
TCK 243. maddenin suç olarak tanımlanabilmesi için özel kasta gerek olmaksızın, sadece genel kast yeterlidir. Fail verilerin yok olmasına ya da değişmesine sebep olmuşsa ve bu sonucu doğurma kastıyla hareket etmişse TCK 243. madde değil, TCK. 244/2. maddesinde belirtilen sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçu gerçekleşmiş olacaktır.
d. Hukuka Aykırılık Unsuru
Hukuken korunan çıkarları ihlal eden eylem hukuka aykırıdır. Bilişim sistemine girme ve orada kalmaya devam etme suçunda, yasa hukuka özel aykırılık durumunu gözetmiştir. Yargılama esnasında, failin eylemin hukuka aykırılığını bilerek işlediğinin ispatlanması gerekir. Ancak bilişim suçlarında bunun ispatlanması oldukça güçtür. Bizim hukukumuzda failin cezalandırılabilmesi için bilişim sisteminde güvenlik tedbiri alınmış olması gerekli değildir. İzinsiz girişlere karşı önlem alınan sistemlerde, failin hukuka aykırılığı bilerek eylemi gerçekleştirdiği ortadadır.
Sistem sahibi ya da ilgilinin rızası ile sisteme girilmesi ya da kamu görevlisinin yasadan aldığı yetkiye dayanarak bilişim sistemine girmesi ve orada kalmaya devam etmesi durumunda suç oluşmayacaktır. Aynı şekilde bir kanun hükmüne ya da mahkeme kararına dayanarak söz konusu eylemin yapılması halinde de TCK 243. madde uygulanmayacaktır. Hukuka uygunluk sebebi olan mağdur rızasının açık ya da zımni olarak verilmesinin önemli olmayıp, suçun işlendiği anda mevcut olması yeterlidir. Rıza başlangıçta bulunsa bile sonradan ortadan kalkarsa, sistem içinde kalmaya devam etmekle suç gerçekleşir. Hata, hile, ikrah ile alınan iznin gerçek rıza olmadığı açıktır. Rıza gösterenin gerçek hak sahibi olması gerekir. Bu yetki mülkiyet ya da zilyetliğe dayanabilir.
e. Suça Etki Eden Sebepler
ea. Yetkisiz Erişim Suçunun Bedeli Karşılığında Yararlanılabilen Sistemler Hakkında İşlenmesi
Yetkisiz erişim suçunun bedeli karşılığı yararlanılabilen sistemler hakkında işlenmesi TCK’nın 243/2. maddesinde cezada indirim sebebi olarak gösterilmiştir. Bedeli karşılığı yararlanılabilen sistemler ifadesinden ne anlaşılacağı konusunda doktrinde değişik görüşler mevcuttur.
Karagülmez’e göre, “sistem kavramına web sitelerinin girdiğinde tereddüt yok. Bunlara örneğin, internet ortamındaki ücreti karşılığında abonelerinin kullanımına açık elektronik arşiv merkezleri, elektronik gazeteler, elektronik kütüphaneler ya da tümüyle şifreli kullanıma açık benzer nitelikteki web siteleri gösterilebilir. İnternet kafe ve benzeri yerlerin sistem kavramında olmadığını belirten yazar, TCK 243/2. maddede kastedilen, bilişim sisteminin kullanıldığı mekan değil, bizzat bu sistem içerisindeki elektronik yapıda sunulan ücretli hizmetlerdir. Belli süreli internet bağlantı servisinin sağlanması da, bu kapsamda değildir”.
Dülger ise bedeli karşılığında yararlanılabilen sistem kavramının dört durumu kapsadığını ifade etmektedir. “Bunlardan ilki internet üzerinden ücret karşılığı hizmet veren web siteleri ikincisi internet kafe gibi yerlerde olduğu üzere belirli bir bedel karşılığı bilişim sisteminin kiralanması, üçüncüsü bir kuruluş tarafından belli bir sistemin bedel karşılığı sunulması (örneğin sağlanan anlaşmayla kişilerin cep telefonlarına bilişim sistemi üzerinden reklam amaçlı mesaj çekilmesi) ve dördüncüsü de belli bir zaman ya da dönem sınırlamasıyla internet bağlantı servisinin sağlanmasıdır. Bunlar sınırlı sayıda değildir”.
Madde metninde ve gerekçede[6] yeterli açıklamaya yer verilmediğinden, ne sebeple cezanın indirildiği ve bunun hangi sistemler için uygulanacağı konusunda bir netlik yoktur. Ancak anlaşılan, bu eylemin bilişim sistemine giren kişinin de bedeli karşılığı sistemde kalabileceği durumlara ilişkin olduğudur. Aksi halde bedeli, sahibi ya da kullanıcısı tarafından ödenen bir bilişim sistemine girilmesinin daha fazla ceza yaptırımı ile karşılanması gerekirdi.
eb. Yetkisiz Erişim Fiili Sonucunda Sistemin İçerdiği Verinin Değişmesi Yada Yok Olması
TCK 243/3. maddesi ile neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç söz konusudur. Yetkisiz erişim sonucu, sistemdeki verilerin değişmesi ya da yok olması ağırlatıcı neden olarak gösterilmiştir. Ancak bu maddenin uygulanabilmesi için failin verileri değiştirilmesi ya da yok etme kastıyla hareket etmemesi gerekir. Aksi halde TCK 244/2. maddesinde düzenlenen sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçu işlenmiş olacaktır.
Yalnızca sisteme yetkisiz erişim, suç değildir. Tartışmalı olan konu, failin anlık yetkisiz erişimde bulunması ile sistemde bulunan bilgilerin yok olmasına, değişmesine sebep olması halinde, yetkisiz erişim tek başına suç olmadığından bu fiilin TCK 243/3 kapsamına sokulamayacağıdır. TCK 243/3. maddenin uygulanabilmesi için, öncelikle 243/1 ve 2. maddelerine uyan bir fiilin bulunması gerekir. Dolayısıyla verilerin taksirle de olsa yok olmasına, değişmesine sebep olan kişi açısından müeyyidesiz bir durum söz konusu olmaktadır.
1. Adli Bilişimin Önemi
Adli bilişim, bilişim sistemleri üzerinde bulunan ses, görüntü veya verilerin, yargılama sürecinde elektronik delil niteliği taşıyacak şekilde elde edilmesi, saklanması, sunulması ile ilgilenen yeni bir bilim dalıdır. Bir delilin mahkemeye sunulabilmesi için, hukuka uygun şekilde elde edilmesi ve olayı temsil edebilir nitelikte olması gerekir. Günlük hayatta sıkça kullandığımız cep telefonu, bilgisayar, flash disk gibi aletler, bir yargılama sürecinin en önemli delilleri haline gelebilirler. Bu deliller kimi zaman özel hukukta bir boşanma davasında, eşlerin birbirini aldattığına ilişkin bilgisayarda tutulan konuşma içerikleri şeklinde olabileceği gibi, kimi zaman ceza hukukunda bir dolandırıcılık suçlamasının aydınlatılmasına ilişkin de olabilecektir. İşte böyle bir durumda kovuşturma evresinin tamamlanabilmesinde uzman kişilere ihtiyaç duyulur. Hakim, savcı yada avukat böyle bir durum karşısında yeterli teknik bilgi ve özel birikime sahip olmadığında, adli bilişim uzmanlarından yardım alınır. Delillerin kaybolmaması için hazırlık soruşturması evresinden itibaren çok titiz bir çalışma gerekmektedir. İzlenmesi gereken süreç, olay yerindeki delillerin doğru bir şekilde toplanması, laboratuar incelemelerinin yapılması ve varılan analizlerin raporlanıp mahkemeye sunulmasıdır. Delillerin olay yerinden sağlıklı bir şekilde zarar görmeden toplanabilmeleri uzmanlık gerektiren bir durumdur. Elektronik deliller zaman içerisinde kendiliğinden değişebileceği gibi, şifrelenebilir, değişik formatlarla anlaşılması zorlaştırılabilir. Kaybolan, silinen bir verinin geri kazanılması profesyonel olmayan kişilerce müdahale edilmeden, direk uzmanlar tarafından ele alınırsa %96 geri alınabilir. Ancak özel yazılımlarla silinmiş verilerin geri kazanılması mümkün değildir. Bilinçli silmeyi kurtarmak şuan için imkansız gibi gözükmektedir. Yanmış, sele maruz kalmış, fiziki darbe almış verileri kurtarabilme ihtimali ise %30’u geçmez.
Adli bilişim incelemesi pahalı bir incelemedir. Bu sebeple taraflar mahkemeye böyle bir taleple geldiklerinde, hakim çoğu zaman bunun masraflı bir yol olduğunu söylemektedir. İşin maddi yönü taraflar için caydırıcı olmaktadır. Bunun yanı sıra suç aydınlatılmaya çalışılırken, kişinin özel hayatına ilişkin verilerin inceleme altına alınması, özel hayatın gizliliğini ihlal edebilecek boyuttadır. Elektronik deliller dışında delil elde etme imkanı varsa, bu yola başvurulmayacaktır. CMK’nın 134. maddesi[7] ile bilgisayarlarda ve elektronik ortamlarda arama ve el koymaya ilişkin usuller düzenlemiştir. Sadece şifrelenmiş bilgisayarlarda ve gizlenmiş verilere ulaşılamamış olduğunun tespiti halinde, bilgisayar ve ilgili cihazlara el koyulabilir. Ayrıca el koyma sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklenmesi şart koşulmuştur. Kopyalama işleminin süresi cihaza, bilgisayara, hard diske, USB’ye[8] göre değişecektir. 2,5 saat sürebileceği gibi 12 saatte sürebilir. Yedekleme işleminin amacı verilerin değişmesinin, bozulmasının önüne geçmektir. Sisteme sonradan veri yüklemek mümkündür, ancak bu saklanabilir bir şey değildir. Daha açık bir ifadeyle, iz bırakmamak mümkün değildir, fakat kimin değiştirdiğini, eklediğini bulmak çok güçtür. Dolayısıyla, delil bütünlüğünün bozulmaması için alınan yedekleme tedbirinin yetersiz kaldığı görünmektedir. Delillere yönelik müdahalelerin önlenmesi için, elektronik zaman damgalı mühürleme işlemi yapılabilmektedir. Ancak bu işlem kanunlarımızda bulunmadığından uygulanmamaktadır. Yedekleme gibi alınması gereken tedbirlerin alınmaması durumda, delillerin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla karşılaşılabilir. Bu durumda ispat yükü ilgili emniyet görevlilerine geçmektedir. Usul kurallarına ve gerekli standartlara uyulmadan yapılan incelemelerinse hukuka aykırı delil olarak kabulü daha uygun görünmektedir.
Son aşamada, elde edilen ve incelenen dijital deliller ilgili adli makamlara rapor halinde sunulur. Rapor teknik bilgiyi yansıtmasının yanı sıra, herkesin anlayabileceği bir dille anlatılmalıdır. Adli bilişim gelişmekte olan yeni bir bilim dalıdır. Dolayısıyla ülkemizde hala tam olarak oturmuş ve iyi işleyen bir sistem halini alamamıştır. Yeterli sayıda kalifiye adli bilişim uzmanının yetiştirilmesi, adli bilişim laboratuarlarının çoğaltılması ve gerekli ekipmanların bulundurulması gerekmektedir. Her ne kadar teknik bilgi gerektirse ve bu yüzden adli bilişim uzmanlarına başvurulsa da, hakim ve savcılarında kendilerini bu konuda geliştirmeleri, adaletin daha hızlı ve doğru şekilde yerini bulmasını sağlayacaktır.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Diğer Kanunlarda Özel Hayatın Gizliliğine Dair İstisnalar
Türk Ceza Kanunu’ndaki düzenlemeler dışında başka kanunlarda da, özel hayatın gizliliğine, haberleşme özgürlüğüne, konut dokunulmazlığına ilişkin düzenlemeler mevcuttur. Aynı şekilde, kanun tarafından yapılan müdahalelerinde sınırları çizilmektedir. İletişimin denetlenmesini kimi zaman meşru kılan yasal düzenlemeler vardır. Bunlar Ceza Muhakemesi Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev Ve Yetkileri Kanunu[9], Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu[10], Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu[11]gibi çeşitli kanunlarda düzenlenmiştir.
a. Ceza Muhakemesi Kanunu
CMK’nın beşinci bölümü telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesini düzenlemiştir. Telekomünikasyonun ne olduğu, Telgraf ve Telefon Kanununun[12] 1. maddesinde, “her türlü işaret, sembol, ses ve görüntünün ve elektrik sinyallerine dönüştürülebilen her türlü verinin kablo, telsiz, optik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, elektrokimyasal, elektromekanik ve diğer iletim sistemleri vasıtasıyla iletilmesi, gönderilmesi ve alınması” şeklinde tanımlanmıştır. İletişimin denetlenmesi kavramı ise, iletişimin tespit edilmesi, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesidir. Telefon konuşmalarının, elektronik posta ve cep telefonu mesajlarının, faks gönderilerinin, internet üzerinden yapılan canlı konuşmaların bir başkası tarafından dinlenmesi, kayda alınması hem haberleşme özgürlüğüne, hem de özel hayatın gizliliğine karşı yapılan ciddi müdahalelerdir. Ancak kanunlarda belirtilen bazı haller bu ihlalleri meşru kılmaktadır. CMK’nın 135. maddesinde[13] hakkında dinlenme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi kararı verilebilecek olan suçlar, katalog suç olarak sıralanmıştır. Bu suçlar sınırlı sayıda olup, kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir. Bunlar dışındaki suçlar için dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi işlemleri yapılamayıp sadece iletişimin tespiti kararı verilebilir. TCK 135. madde kapsamında yapılacak dinlemeler Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) adıyla kurulan tek bir merkezden yürütülür.
Sanık veya şüpheli dışında herhangi biri hakkında iletişimin denetlenmesi kararı verilemez. Şüpheli veya sanığın, tanıklıktan çekilebilecek kişilerle ya da müdafii ile olan iletişimi kayda alınamaz. Yanlışlıkla kayda alınması halinde, derhal yok edilmelidir. Müdafiin bürosu, konutu ve yerleşim yerindeki telekomünikasyon araçları hakkında iletişimin tespitinin, dinlenmesinin ve kayda alınmasının mümkün olmadığı CMK’nın 136. maddesinde belirtilmiştir. İletişimin denetlenmesi kararı alınabilmesi için başka suretle delil elde etme imkanının bulunmaması şarttır. Böylelikle son çare olma ilkesi benimsenmiştir. Bir başka koşul ise, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığıdır. Keyfi uygulamaların ve gereksiz yere yapılan temel hak ve özgürlüklere yönelik müdahalelerin önlenmesi amacıyla bu koşul çok önemlidir. Gecikmesinde sakınca bulunan haller dışında iletişimin denetlenmesi kararı ancak hakim tarafından verilebilir. Kararın süresi en çok üç aydır ve bu süre bir defadan fazla uzatılamaz. Sadece örgütlü suçlarda, gerekli görülmesi halinde süre 1 aydan fazla olmamak üzere birden çok kere uzatılabilir.
CMK’nın 137/3. maddesi, şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da hakim onayının alınmaması halinde Cumhuriyet Savcısının tedbirin uygulanmasına son verip, en geç 10 gün içinde kayıtların yok edileceğini düzenlemiştir. Kayıtların belirtilen süre içinde yok edilmemesi, TCK’nın 138. maddesi gereği verilerin yok edilmemesi suçunu oluşturacaktır.
İletişimin denetlenmesi kararı ve bu süreçte yapılan tüm işlemler gizli tutulur. Gizlilik kararına aykırı davrananlar için iki yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı verilebilmesi için sayılan tüm koşulların aynı anda bulunması gerekir. Aksi halde hukuka aykırı delil söz konusu olacaktır. Böyle bir durumda elde edilen delillerin yok edilmesi gerekmektedir. Bu mağduriyetin sonucu olarak, iletişimin denetlenmesi tedbirine maruz kalan kişinin tazminat isteme hakkı doğmaktadır. Özel hayatın gizliliğine ve haberleşme özgürlüğüne karşı ciddi bir ihlal gerçekleştirilmiş olur. Ancak ne hukuka aykırı delillerin yok edilmesi gerekliliği, ne de tazminat istemi hakkında kanunda herhangi bir düzenleme mevcut değildir. İletişimin denetlenmesi çok güncel ve neredeyse herkesin rahatsız olduğu bir konudur. Keyfiyete yönelik kararlar, özel hayatın gizliliğine karşı çok önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Bu sebeple konuya büyük bir hassasiyetle yaklaşılması, gerçekten gerekli durumlarda bu tedbire başvurulması ve keyfi uygulamalara karşı etkin bir teminat sistemi oluşturulması yerinde olacaktır.
b. İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun
5651 sayılı Kanun[14] genel olarak, belirli suçları oluşturduğu hususunda yeterli şüphe sebebi bulunan internet sitelerine erişimin engellenmesini düzenlemektedir. Erişim engelleme kararları kişilerin haberleşme ve ifade özgürlüklerini doğrudan kısıtladığında, bunun bir sansür işlemi olduğu noktasında birçok eleştiri yapılmaktadır. Gereksiz ve keyfi uygulamaların sansür oluşturacağı doğrudur, ancak yeterli suç şüphesinin varlığı halinde sanal dünyaya müdahale edilmesi ve suç işlenmesinin önlenmeye çalışılması yanlış değildir. İnternet ortamında suçu işleyen kişilerin bulunması çok zordur. Belki de bu sebeple, faile ulaşmanın zorluğundan ötürü böyle bir tedbir alınmaktadır. Erişimin engellenmesi kararı verilebilecek suçlar, intihara yönlendirme, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, sağlık için tehlikeli madde temini, müstehcenlik, fuhuş, kumar oynanması için yer ve imkân sağlama ve Atatürk'ün hatırasına hakaret veya sövmedir. Bu suçlar sınırlı sayıda olduklarından, bunlar dışındaki suçlar hakkında erişimin engellenmesi kararı verilemeyecektir. Kanımca bu sınırlama doğru değildir. İnternet ortamında bu suçlar kadar, hatta daha önemli suç tipleri karşımıza çıktığında hiçbir şey yapamayacağımız sonucuna varılmaktadır. Buda getirilen düzenlemenin yetersiz olduğunu göstermektedir.
Erişimin engellenmesi kararı iki mercii tarafından verilebilir. Bunlardan ilki, adli mercileridir. Hâkim, Cumhuriyet Savcısı veya mahkeme tarafından verilen erişimin engellenmesi kararlarının birer örneği, erişimin engellenmesi kararının uygulanması için gereken işlemlerin yapılmasını sağlamak üzere Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na gönderilecektir. Amaç, kararlarının zaman kaybı olmaksızın bir an önce uygulamaya geçirilmesidir. Kararlarının yerine getirilmemesi halinde, erişim sağlayıcıların sorumluları hakkında altı ay ile iki yıl arası hapis cezası öngörülmüştür. Kararda tedbirin hangi suç için istendiği, suça ilişkin yeterli şüphelerin neler olduğu, sitenin alan adı, konusu suç teşkil eden içeriğin bulunduğu kısım belirtilmelidir. Sitenin sadece belirli bir kısmına yönelik karar verebileceği gibi, tamamıda engellenebilir. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, içeriği 8. maddede belirtilen suçları oluşturan internet sitelerinin içerik veya yer sağlayıcısının yurtdışında olması hali ile internet sitesinin içeriğinin çocukların cinsel istismarı veya müstehcenlik suçlarını oluşturması halinde erişimin engellenmesi kararı verebilir. Suç oluşturan içeriğin yayından kaldırılması halinde erişim engelleme kararı kaldırılabilir. Cumhuriyet Savcısı ya da hakim tarafından verilen erişimin engellenmesinin kaldırılması kararının bir örneği TİB’e gönderilecek ve TİB de gerekli işlemleri yaparak elektronik ortamı bilgilendirecektir. Erişim engelleme kararlarına karşı, TİB ve karardan dolayı menfaati etkilenen herkes, kararın öğrenildiği tarihten itibaren 7 gün içerisinde itiraz edilebilecektir.
Koruma tedbiri niteliğindeki erişimin engellemesi kararı, tedbirden beklenen amaç ile orantılı olmalıdır. Kısmi engelleme ile tedbirden beklenen amaca ulaşılabildiği halde, tamamen engelleme yapılmışsa orantısızlık söz konusudur. Buda bireylerin haberleşme özgürlüğüne getirilmiş haksız bir sınırlama teşkil edecektir. Yasal düzenlemelerin çok iyi şekilde yapılması ve uygulayanların titiz davranması önemlidir. Gereksiz ve keyfi uygulamalar yüzünden sitenin içeriklerinden yararlanma hakkı ve iletişim özgürlüğü engellenmiş olacaktır.
a. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu
Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 4/A maddesi[15], polisin makul bir sebebin bulunması ve yeterli şüphenin varlığı halinde kişileri ve araçları durdurup kimlik sorabileceğini düzenlemiştir. Normal koşullarda birey kimliğini açıklamak, göstermek zorunda olmadığı gibi, üzerinin ya da aracının aranmasına izin vermek zorunda da değildir. Bu durum direk olarak kişinin özel alanıyla ilgilidir. Ancak yasal bir düzenleme getirilmiş ve belirli sebebe bağlı olarak verilecek olan önleme arama kararlarında ve taleplerinde, önleme aramasının sebebine bağlı ve sınırlı olarak uygulanacağı, uygulandıktan sonra kararı veren makama bir tutanak ile bildirileceği belirtilmiştir.
9. madde önleme aramalarını düzenlemiştir. Buna göre, aramanın sebebini, konusunu, yerini, zamanını belirten bir hakim kararı yada gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mülki amirin yazılı emri ile polis önleme araması yapabilir. Böylece kişinin üstü, aracı, özel kağıtları ve eşyaları aranır, gerekirse koruma altına alınır. Arama sonucu yine bir tutanak ile emri ya da kararı veren makama bildirilir.
2559 Sayılı Kanunun 5. maddesi parmak izi ve fotoğrafların kayda alınmasını düzenlemiştir. Biyometrik yöntemlerin kullanılması bölümünde de belirtildiği üzere, kişinin parmak izi şahsına münhasır, benzersiz bir özelliğidir. Kimse, parmak izinin ya da fotoğrafının bunu haklı kılan bir sebep olmaksızın vermek zorunda değildir. Bu sebeple, bir hak ihlali oluşturmamak adına kanuni düzenleme getirilmiştir. Polis, gönüllü olan, her çeşit silah ruhsatı, sürücü belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak için başvuruda bulunan, başta polis olmak üzere, genel veya özel kolluk görevlisi ya da özel güvenlik görevlisi olarak istihdam edilen, Türk vatandaşlığına başvuruda bulunan, sığınma talebinde bulunan veya gerekli görülmesi halinde, ülkeye giriş yapan sair yabancı, gözaltına alınan kişilerin parmak izini alır. Parmak izi ve fotoğraf sisteme kaydedilir ve kimlik tespiti, suçun önlenmesi ya da maddi bir gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla soruşturma-kovuşturma aşamasında kullanılır. Kişiye özel bu bilgiler kanuni bir sebebe dayanarak meşru kılınmıştır. Ancak bunların iyi bir şekilde muhafaza edilmesi ve kötüye kullanılmaması gerekmektedir. Kaydedilen bilgiler gizlidir ve amacı dışında kullanılması yasaktır. Kanun güvenliğin sağlanabilmesi için 8. fıkrada, kayıtlı bilgilerin kim tarafından ve ne amaçla kullanıldığının denetlenebilmesi sağlayan bir güvenlik sisteminin kurulmasını öngörmüştür. Parmak izi ve fotoğraflar, kişinin ölümünden itibaren 10 yıl içinde ve her halukarda kaydından sonra seksen yıl içinde silinmelidir. Öngörülen süreler içinde verilerin yok edilmemesi TCK m. 138 gereği suçtur.
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü sağlamak, Anayasa düzenine ve genel güvenliğine dair önleyici ve koruyucu tedbirleri almak, emniyet ve asayişi sağlamak üzere, CMK’nın casusluk suçları hariç, 250/1. maddesinin (a), (b), (c) bentlerinde yazılı suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespit edilebilir, dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda alınabilir. Buna ilişkin karar, ağır ceza mahkemesi hakimi yada gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Dairesi Başkanı’nın yazılı emriyle alınır. Kararda, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kim olduğu, tedbirin türü, kapsamı, süresi, iletişim aracının türü açıkça belirtilir. Uygulanan tedbirin sona ermesi halinde, dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir, aksi halde TCK m. 138 gereği kişisel verilerin yok edilmemesi suçu işlenmiş olur. Elde edilen bilgi ve kayıtlar için gizlilik ilkesi esastır. Amaçları dışında kullanılamazlar, aksi yönde davrananlar hakkında soruşturma açılır. Kanunda belirlenen usul ve esaslara aykırı dinlemeler, hukuka aykırıdır. İletişime ilişkin alınan tedbirler içinde, Millî İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın temsilcilerinin bulunduğu, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından yürütülür. Araya bir vasıta sokulmak suretiyle gerçekleştirilen her türlü haberleşmenin gizlice dinlenmesi, buradan elde edilen bilgilerin kaydedilmesi ve değerlendirilmesi işlemleri, özel hayata müdahale niteliğindedir. Ancak bu müdahaleyi haklı kılan sebeplerin varlığı halinde suç oluşmayacaktır. Demokratik bir toplum olmanın gereği olarak, kanunlarda belirlenen kurallar çerçevesinde tedbir alınmalı ve iletişimin gereksiz, haksız yere dinlenmesinin önüne geçilmelidir.
b. Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu
Jandarma; mülki, adli, asker ve diğer kanun, nizam hükümlerinin icrası ile bunlara dayalı emir ve kararları yerine getirirken, önleyici ve koruyucu tedbirleri almak üzere, sadece kendi sorumluluk alanında CMK’nın casusluk suçları hariç, 250/1. maddesinin (a), (b), (c) bentlerinde yazılı suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimi tespit edebilir, dinleyebilir, sinyal bilgilerini değerlendirebilir, kayda alabilir. Bu yetki jandarmaya, kanunun ek 5. maddesiyle getirilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı görevlilerinin gerekli tedbiri yerine getirebilmesi için, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Jandarma Genel Komutanı veya İstihbarat Başkanı’nın yazılı emri gerekmektedir.
Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ek 5. maddede, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunun ek 7. maddesinin 10. fıkrasına atıfta bulunarak, yukarıda açıklandığı üzere, iletişime ilişkin alınan tedbirlerin, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından yürütüleceğini düzenlemiştir. Yine Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’ndaki düzenlemelere benzer olarak, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, kullandığı telefon numaraları veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodundan belirlenebilenler ile tedbirin türü, kapsamı ve süresi ile tedbire başvurulmasını gerektiren nedenler belirtilir. Kararlar en fazla üç ay için verilebilir; bu süre aynı usulle üçer ayı geçmeyecek şekilde en fazla üç defa uzatılabilir. Ancak, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde devam eden tehlikelere ilişkin olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim üç aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
Elde edilen kayıtların saklanmasında gizlilik ilkesi esastır. Kanunda belirlenen usul ve esaslara aykırı dinlemeler hukuken geçerli sayılmaz. Uygulanan faaliyetlerin denetimi, sıralı kurum amirleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve ilgili bakanlığın teftiş elemanları ve Başbakanın özel olarak yetkilendireceği kişi veya komisyon tarafından yapılır. Ceza Muhakemesi Kanunu ile Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nda olduğu gibi burada da, haberleşme özgürlüğüne ve kişinin özel alanına, hatta giz alanına yönelik bir müdahale vardır. Ancak kanunlarda belirlenen şartlar çerçevesinde uygulanmaları ve usul kurallarına aykırı davranılmaması halinde, kanun hükmünün yerine getirilmesi kapsamında değerlendirilecek ve asıl amacına uygun şekilde adaletin tecellisine hizmet edecektir.
c. Devlet İstihbarat Hizmetleri Ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu
İstihbarat, devletin ihtiyaçları doğrultusunda belirli kaynaklardan toplanan haber, bilgi ve belgelerden elde edilen üründür. İstihbarat, devletler için geçmişte var olduğu gibi, günümüzde ve gelecekte de ihtiyaç duyulacak bir kurumdur. Bu önemli kurumun işleyişi görev ve yetkileri, Devlet İstihbarat Hizmetleri Ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda düzenlenmiştir. İstihbaratın amacından da anlaşılacağı üzere, bireylere kurumlara ait bilgiler bir şekilde elde edilmektedir. Buda özel hayatın gizliliğini tehdit eder niteliktedir. Kanunun 6. maddesi, “Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu hizmeti veren kuruluşlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından kendi görev sahasına giren konularda yararlanabilmek, bunlarla irtibat kurabilmek, bilgi ve belge almak için gerekçesini de göstermek suretiyle yazılı talepte bulunabilir” diyerek sahip olduğu yetkileri açıklamıştır. Buna göre, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) görevlerinin yerine getirilmesi amacıyla, Cumhuriyetin temel niteliklere ve demokratik hukuk devletine yönelik ciddi bir tehlikenin varlığı halinde devlet güvenliğinin sağlanması, casusluk faaliyetlerinin ortaya çıkarılması, devlet sırrının ifşasının tespiti ve terörist faaliyetlerin önlenmesine ilişkin olarak, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde MİT Müsteşarı veya yardımcısının yazılı emriyle telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespit edilebilir, dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda alınabilir.
İletişimin denetlenmesine ilişkin hükümler içeren diğer kanunlarda olduğu gibi burada da, kararda ve yazılı emirde hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, kullandığı telefon numaraları veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodundan belirlenebilenler ile tedbirin türü, kapsamı ve süresi ile tedbire başvurulmasını gerektiren nedenler belirtilir. Ve yine uygulanan tedbirin sona ermesi halinde, dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir, aksi halde TCK m. 138 gereği suç oluşur. MİT Müsteşarı görevlerinin yerine getirilmesinden dolayı sadece Başbakana karşı sorumludur. MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin belgelerin gizliliğinin sağlanması çok önemlidir. Buna aykırı davrananlar Kanunun 27. maddesi gereği hapis cezası yaptırımı ile karşılaşırlar. Yasada belirtilen usul ve esaslara aykırı dinlemeler hukuken geçerli sayılmaz ve bunu yapanlar hakkında yasal işlem başlatılır. Türk Milleti adına hizmet ettiği belirtilen Milli İstihbarat Teşkilatı, çok önemli ve gizli nitelikte bilgi ve belgeler elde edebilmektedir. Bu kişisel bilgilerin kötüye kullanılmaması, özel hayatın gizliliğine karşı yapılan müdahalenin, teşkilatın gücünü asli görevleri doğrultusunda kullanmasıyla mümkündür. Bu güç, milletin bütünlüğüne, bağımsızlığına, Anayasal düzenine ve milli gücünü meydana getiren unsurlarına karşı yöneltilen faaliyetlere karşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin yararına kullanılmalıdır.
Sonuç
Bilişim insanlığa birçok kolaylık ve ayrıcalık getirirken, bir yandan da bunların kötüye kullanılmasıyla suç olaylarını tetiklemektedir. Teknolojinin ilerlemesiyle giderek daha fazla işlenen bir suç haline gelen bilişim suçu en fazla ABD’de görülürken, Türkiye’de siber saldırılarda dünyada 6. sırada yer almaktadır. Dolayısıyla bilişim suçu küresel bir olgu haline gelmiştir. Önemsenecek derecede ilerleyen bu suç tipi ülkemizde en çok kredi kartı dolandırıcılığında, pornografik, film, müzik ve oyun CD’lerinde görülmektedir. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde bu tarz eylemler ticari faaliyet haline getirilip ciddi miktarda haksız kazanç sağlanmaktadır. Şu aralar gündemi en fazla meşgul eden konu belki de, özel hayatın gizliliğine ve ilgili Anayasal düzenlemeye aykırı olarak yapılan teknolojik dinlemelerdir. Herkesin şikayetçi olduğu bu durum ne yazık ki önüne geçilmez bir şekil almıştır.
İlerleyen teknoloji ile modernleşen iletişim kavramı sayesinde artık kişilere, şirketlere, bankalara, hastanelere ait önemli bilgiler bilgisayar ortamında tutulmaktadır. Dijital ortamdaki bu bilgilere hukuka aykırı yoldan ulaşabilmek için yine bilgisayar teknolojisi kullanılmaktadır. Bilgisayar ve elektronik cihazlar ile işlenen bu suçların diğer suçlarlara göre daha kolay ve ucuz işlenebilmesi, faillerin işini çekici kılmaktadır. Küreselleşen suç boyutuyla savaşmak için uluslar arası sözleşmelere taraf olmak ve bu suç ile çok uluslu mücadele etmek, sonuca varmada etkin olacaktır.
Yüksek teknoloji suçları, yapısı gereği diğer suç tiplerinden farklılık arz etmektedir. Teknik ve teknolojik bilgi gerektiren bu suçla mücadele edenlerin konuyla ilgili eğitim almaları çok önemlidir. Bu kişiler arasında polis, savcı, hakim ve avukatlarda yer almaktadır. Suçun önlenmesi, suçla savaş ve suçun cezalandırılması aşamalarında etkin bir mücadele göstermek, bu suçun işlenmesinde kullanılan bilgisayar ve diğer ileri teknoloji ürünleri hakkında bilgili ve eğitimli olmakla bağlantılıdır. Bunun yanı sıra elektronik cihaz kullanan herkesin, başına gelebilecek tehlikelere karşı bilinçli olması gerekmektedir. Bu da toplumun bu konuda eğitilmesiyle mümkündür. Bireylerin duyarlı olması, kendilerince uygulayabilecekleri önlemleri almaları ve bir suçla karşı karşıya kaldıklarında ihmal etmeden ilgili yerlere başvurmaları gerekmektedir. İşyerleri, çalışanlarına verecekleri seminerler ile personellerini eğitmelidir. Bilişim suçunu caydırıcı kılacak en önemli faktör, ceza hukuku bağlamında gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve cezai yaptırımların etkin şekilde uygulanabilmesidir. Görülüyor ki bu suçla mücadele ederken devletten bireye kadar herkesin iş birliği gerekmektedir.
AV. NİL SAYMAN GÜLER
[1] TCK m.246- Bu bölümde yer alan suçların işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
[2] TCK 243. madde gerekçesi: Maddenin birinci fıkrasında bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak girmek veya orada kalmaya devam etmek fiili suç hâline getirilmiştir.
[3] Kurt, Levent, Açıklamalı İçtihatlı Tüm Yönleriyle Bilişim Suçları ve Türk Ceza Kanunundaki Uygulaması, Ankara 2005, s. 148
[4] Karagülmez, Ali, Bilişim Suçları ve Soruşturma-Kovuşturma Evreleri, Ankara 2005, s.172
[5] TCK 243. madde gerekçesi
[6] TCK 243/2. madde gerekçesi: İkinci fıkraya göre, birinci fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karşılığı yararlanılabilen sistemler hakkında işlenmesi, bu suç açısından daha az ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
[7] CMK m. 134 (1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması halinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. (2) Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması halinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için, bu araç ve gereçlere el konulabilir. Şifrenin çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması halinde, el konulan cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir. (3) Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine el koyma işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır. (4) İstemesi halinde, bu yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir ve bu husus tutanağa geçirilerek imza altına alınır. (5) Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine el koymaksızın da, sistemdeki verilerin tamamının veya bir kısmının kopyası alınabilir. Kopyası alınan veriler kâğıda yazdırılarak, bu husus tutanağa kaydedilir ve ilgililer tarafından imza altına alınır.
[8] Universal Serial Bus. Evrensel seri veriyolu.
[9] Kanun Numarası: 2803, Kabul Tarihi: 10/03/1983, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 12/03/1983, Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 17985
[10] Kanun Numarası: 2937, Kabul Tarihi: 01/11/1983, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 03/11/1983, Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 18210
[11] Kanun Numarası: 2559 Kabul Tarihi: 04/07/1934, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 14/07/1934, Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 2751
[12] Kanun Numarası: 406, Kabul Tarihi: 04/02/1924, Yayımlandığı R. Gazete: Tarihi: 21/02/1924 Sayı: 59, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 3 Cilt: 5 Sayfa: 273
[13] (1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir. (3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25.5.2005-5353/m.17) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir. (4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (5) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur. (6) Bu madde (Değişik ibare: 25.5.2005-5353/m.17) kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir. a) Türk Ceza Kanununda yer alan; 1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti, 2. Kasten öldürme, 3. İşkence, 4. Cinsel saldırı, 5. Çocukların cinsel istismarı, 6.Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, 7. Parada sahtecilik, 8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, 9. Fuhuş, 10. İhaleye fesat karıştırma, 11. Rüşvet, 12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, 13. Silahlı örgüt veya bu örgütlere silah sağlama, 14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk suçları. b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı suçları. c) (Ek bent: 25.5.2005-5353/m.17) Bankalar Kanununun 22. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu, c) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar. d) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68. ve 74. maddelerinde tanımlanan suçlar. (7) Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.
[14] Kanun Numarası: 5651, Kabul Tarihi: 04/05/2007, Resmi Gazete Tarihi: 23/05/2007, Resmi Gazete Sayısı: 26530
[15] Polis, kişileri ve araçları; a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek, b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek, c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek, ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek, amacıyla durdurabilir.