
1. TİCARET SİCİLİ
i. Genel Olarak Ticaret Sicili
Çeşitli kanunlarda; başta Türk Ticaret kanunu ve Türk Medeni kanunu olmak üzere; belli işlemlerin veya vakıaların sicil veya kütük adı altında kaydedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu sicil veya kütük adı altındaki kayıt defterleri kimi zaman açıklayıcı, kimi zaman kurucu veya ispat edici, kimi zaman ise bunların birden fazlasını bir arada taşımakta ve bunları düzenlemektedir. Bu sicillere örnek olarak tapu sicili veya nüfus sicili gösterilebilir.
İşte yukarıda anlattığım sicil veya kütük adı altında Türk Ticaret Kanunu uyarınca belli hukuksal işlemlerin veya kanunun belirttiği bazı hakların kayıt altına alındığı sicil Ticaret Sicili’dir. Ticaret sicili kurucu, bildirici ve ispat edici fonksiyonları bir arada bulunduran, ticari işlerle ilgili olarak bilgilerin ve işlemlerin kayıt altında bulunduğu resmi bir kurumdur. Ticaret kanunu uyarınca düzenlenmesi belirtilen bu sicil hukuki yolla ticari hayatın güvenle yürümesini sağlayan, tacirler ve ticari işletmelerle ilgili önemli bilgilerin kayıt altına alındığı, kanunun belirttiği şekilde tutulması halinde bir bilgi işlem merkezi gibi değerlendirilebilecek bir sicildir.
Ticari işletmelerin ve tacirlerin ticari hayattaki değişen durumlarına, oluşan hareketliklere uyum sağlayabilmeleri açısından ticari hayatta hukuki öneme sahip olan ticaret sicilinin özellikleri ve işlevi göz önünde bulundurularak birçok tanım yapılmıştır. Arslanlı’ya göre; “ticaret sicili, ticari işletme ile ilgili münasebetlerin tacirin ve üçüncü şahısların menfaatleri bakımından açıklanmasına hizmet eden bir müessesedir``[1]. Ancak bu tanım yeterli bir tanım değildir. Çünkü tanımda ticaret sicilinin sadece açıklayıcı bir fonksiyona sahip olduğu belirtilmiş ve kabul edilmiştir. Fakat ticaret sicilinin açıklayıcı fonksiyonunun yanında kurucu ve ispat edici fonksiyonları da bulunmasına rağmen tanımda bunlardan bahsedilmemiştir.
Poroy’da Arslanlı’nın yapmış olduğu bu tanımı eksik bulmuş, ticaret sicilinin sadece açıklayıcı fonksiyonu olmadığını belirtmiş ve ticari işletme dışında da, örnek olarak esnaf işletmesine ticari mümessil tayini gibi bazı hususlarında ticaret siciline kaydedilebileceğini anlatmıştır.[2]
Bir başka tanım ise Domaniç tarafından yapılmıştır. Domaniç’ e göre ise ticaret sicili “Bilinmesinde üçüncü kişiler ve şahıslar yönünden fayda ve zaruret bulunan, tacirlerle ilgili bazı işlemlerin kaydedilmesine mahsus resmi sicile ticaret sicili denir.” [3]
Yapılmış olunan tanımlardan yola çıkılarak ticaret sicilinin önemini ve fonksiyonlarını şöyle açıklayabiliriz: ticaret sicili; ticari hayatta güveni ve aleniyeti sağlamak için kanunun öngördüğü bilgilerin, işlemlerin ve bazı hukuki düzenlemelerin korunması amacıyla kayıt altına alındığı, 3. şahısların bilmesinde fayda ve zaruret bulunan, tacirin hukuki durumunu saptamak, tacire ait bazı kazanılmış hakların korunmasına yardımcı olmak, açıklık gibi amaçları olan, tacir ve ticari işletmelerle ilgili önemli bilgi ve kayıtları kapsayan Türk Ticaret Kanununca belirtilmiş resmi bir sicildir.
ii. Ticaret Sicili Örgütü
Ticaret sicili; Türk Ticaret Kanunu ve Ticaret Sicil Tüzüğü ile Tatbik Şekli Hakkında Kanununda belirtilmiş ve bu kanunlara dayanılarak çıkarılmakta bulunan Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Nizamnamesi ile düzenlenmiştir.[4] R.G. 28.8.1998 S. 23442 uyarınca nizamname ibareleri tüzük olarak düzeltilmiştir.
Türk Ticaret Kanununa göre ticaret siciline ilişkin hükümler kanunun 559 s. KHK ile değişik 26- 27- 28. maddelerinde düzenlenmiştir.[5] Ticaret sicilleri ile ilgili maddelerde değişiklik yapılmadan önce sicil Adalet Bakanlığınca ticaret davalarına bakmakla görevli olan her Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde kuruluyordu. Ancak 559. s. KHK ile yapılan değişiklikle birlikte TTK m. 26/ 1 uyarınca Ticaret ve Sanayi Odası veya Ticaret Odası bulunan yerlerde bir ticaret sicil memurluğu kurulur. Oda bulunmayan veya yeterli teşkilatı bulunmayan yerlerde ise ticaret işleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca tespit edilecek o il dahilin de olan yeterli teşkilata sahip odalardan biri tarafından ticaret sicil memurluğu görevi yürütülür. Ticaret sicil memurluğu kurulmasında aranacak şartlar ile odalar arasındaki sicil işlemleri ile ilgili gerekli işbirliğinin sağlanması konusunda gerekli düzenlemeler ise Sanayi ve Ticaret Bakanlığının çıkaracağı yönetmelikle belirlenir. 559 s. KHK ile yapılmış olan bu değişiklikle birlikte ticaret sicilleri değişiklikten önce resmi devlet memurları tarafından tutulan siciller iken değişiklikten sonra odalara verilmiş olan bu sicil tutma görevi resmi kişilerden alınmış, devletin kendisi tarafından yapılmamakta olup, devletin denetimi ve gözetimi yapılmaya başlanmıştır. Bunun sonucunda sicilin tutulmasıyla ilgili olarak devletin sorumluluğu ortadan kalkmış hale getirilmiştir. Bu değişikliğin yapılmasında ticari hayatın akışı ve mahkemelerin iş hacmindeki büyümesi önemli rol oynamıştır.
Ticaret sicilini tutacak sicil memuru ve yardımcıları TTK m. 27/ 1 uyarınca Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın uygun görüşü alınmak kaydı ile ilgili oda meclisi tarafından atanacağı düzenlenmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrası ise atanmış olan ticaret sicil memurlarının ve yardımcılarının sorunluluğunu düzenlemektedir. Maddeye göre sicil memurları ve yardımcılarının görevleri ile ilgili suçlardan dolayı devlet memuru gibi cezalandırılacakları belirtilmiş ve bununla birlikte ilgili Bakanlıkça alınacak olan tedbir ve talimatlara uymak ile yükümlü oldukları açıklanmıştır. Bu maddeden de anlaşılacağı üzere devlet sicili tutma görevini kendisinden çıkartarak odalara vermiş olsa dahi denetim ve uygulayacağı tedbir ve cezai şartlar gereği sicili hala kendisi kontrol etmekte ve uygun görmediği kişilerin sicil memuru olamamasından dolayı geniş bir yetki alanına sahip olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Sicil memurunun ticaret sicilinin tutulmamasından dolayı veya gereği gibi tutulmamamsından doğacak zararlardan dolayı ise Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi çerçevesinde hazinenin sorumlu tutulacağı anlaşılmaktadır.[6]Bununla birlikte sicil işlemleri yapılırken gerekli özeni göstermeyen sicil memurlarının Borçlar Kanunu m.41 uyarınca ve sicil memurunu atayan ticaret sanayi odasının da Borçlar Kanunu m. 55 uyarınca zarardan dolayı sorumlu tutulması mümkündür.
Ticaret sicil memurları 27. madde gereği oda meclisi tarafından atanacaktır ancak keyfi atamalar olmasından kaçınılmak için 28.08.1998 tarihli Resmi Gazete’ de yayınlanan tüzük ile seçilecek kişilerin ilgili sanayi ve ticaret odası veya ticaret odasının yapacağı sınavdan geçmesi koşulu getirilmiş ve ancak bu sınavda başarılı olan kişilerin sicil memurluğu ve yardımcılığı görevini yapabilecekleri belirtilmiştir.[7] Bununla birlikte ticaret sicili’nin güvenilir ve sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için sicil memurlarının ve yardımcılarının belli bir bilgi ve eğitim seviyesine sahip olması gereklidir. Çünkü ticari hayatta önemli olan konuların hukuka uygunluğunu denetleyecek veya ticari sır niteliğinde olan bilgileri saklayacak kişilerin belli bir hukuk ve ticaret mevzuatı sahibi kimseler olması gerekmektedir. Bu sebepten dolayı illerde görevlendirilecek olan ticaret sicil memurlarının tercihen hukuk fakültesi mezunu olmaları aranmaktadır. Fakat hukuk fakültesi mezunu bulunamadığı takdirde siyasal bilgiler, iktisat, maliye veya kamu yönetimi fakültelerini bitirmiş olan veya aynı niteliklere sahip en az dört yıllık eğitim veren yüksek okul mezunları arasından seçilecekleri esası kabul edilmiştir.[8]
Sanayi ve ticaret odaları kamu niteliğine sahip meslek kuruluşları arasında yer almaktadır. Dolayısıyla sanayi ve ticaret odalarınca tutulan ticaret sicillerini de resmi sicillerden saymak gereği ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak resmi sicil sayılamasından dolayı Türk Medeni Kanunun m. 7 uyarınca ticaret sicil kaydı aksi ispat edilinceye kadar doğru kabul edilecektir.
iii. Tescil Edilecek Hususlar
Tescil ve ilana tabi hususların neler olduğu Türk Ticaret Kanununda genel bir hükümle veya maddeyle belirtilmemiştir. İlgili müesseseler ve ticari işletmeler bakımından ayrı ayrı düzenlenmiştir. Dolayısıyla karşımıza çıkan vakıa ve işlemlere göre kanuna ve mevzuata bakarak tescilin gerekli olup olmadığı incelenmelidir. Tescil işlemi yalnızca ticaret kanununda düzenlenmemiş bununla birlikte başkaca diğer kanun ve mevzuatlarda da hangi işlemlerin tescil edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Türk Ticaret Kanununda tescili gerekli işlemlere örnek verecek olursak TTK’ nun 42.- 43.- 50.- 55. maddelerinde yer alan ticari unvan ve işletme adı, 121. madde deki acentenin akit yapma yetkisi, 148. madde de bulunan şirketlerin birleşme kararı, kolektif şirketler ve anonim şirketler ile ilgili hükümler sayılabilir. Başkaca kanunlardan örnekler verecek olursak ise Borçlar Kanunu m. 449- 452 uyarınca ticari mümessiller, Medeni Kanun m. 102 tesis ve İcra İflas Kanunu m. 116 ve 300 de yer alan iflas ve konkordato gibi hükümler tescil edilmesi gerekli olduğu kanun ile açıklanmış hususlardandır.
Tescil için genel bir hüküm koymayan Ticaret Kanunu değişiklikler için ise TTK. m. 33 ile genel bir hüküm koymuştur. 33. maddeye göre tescil edilmiş hususlarda vuku bulacak her türlü değişiklik de tescil olunur.
Türk Ticaret Kanunu ve diğer kanunlar ile birlikte Ticaret Sicil Tüzüğü’nde tescil edilecek hususlardan olmayan konular ise ticaret siciline kaydolunamaz ve yanlışlıkla dahi olsa kayıt yapılmış ise bu kaydın hiçbir hukuki sonucu bulunamaz. Bununla birlikte tacir istediği hususları tescil ettirerek aleniyet ilkesinden de yaralanamaz.[9] Yani kanunlarda tescili gerekli görülmeyen hususların kayıt edilmesi halinde hiçbir etkisi bulunmayacağı belirtilmiştir. “Herhangi bir vakıanın tescil edilebilmesi, kanun veya bu Tüzük ile gösterilmiş olmasına bağlıdır. Ticaret siciline geçirilecek bütün kayıtların ve sicildeki değişikliklerin ve kayıt silme muamelelerinin delile dayanması esastır”. (TST. m.27/I) Ticaret Sicil Tüzüğü de bu hususu açıklamakta ve bir vakıanın veya işlemin tescilini kanun veya tüzük ile gösterilmesine bağlamaktadır.
İlanı gerekli hususlar ise bütün Türkiye’ye etkin olmak üzere Ankara’da çıkan Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ile yapılması gerektiği de Türk Ticaret Kanunu m. 37/ 3 ile hükme bağlanmıştır.
Ticaret Siciline tescili gerekli olan hususlar ise tescil edildikten sonra Ticaret Sicil Gazetesinde ilan olunur. Yasaların ilanını emrettiği hususlar dışındakiler ticaret sicil gazetesinde ilan olunmaz yalnızca ilanı emredilenler olur. Yasada aksine hüküm yoksa TTK m. 37/ 3 e göre tescil edilmiş olan hususların ilanı aynen yapılır. “Anonim Ortaklığın eski yöneticileri yeniden Yönetim Kurulu’na seçilseler bile, yeniden tescil ve ilan edilir ve ilgili tescil harçları alınır.” (Yarg.11.HD. 18.5.1981 T. 2529 E. 2472 K.)
1. TİCARET SİCİLİNİN ALENİLİK İLKESİ
Türk ticaret kanunun 37. maddesinin 2. fıkrası uyarınca ticaret sicili aleni olmalıdır. Buna ticaret hukukunda sicilinin aleniyet ilkesi denilmektedir. Günümüzde ticari hayat ile günlük hayat bir araya geçmiş olması ve birbirinden ayrılamayacak bir durum ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak kanunen ticaret sicili tacirlere hizmet eden ve tacirleri ilgilendiren sicil olmasına rağmen tacirler ve şirketler ile ilgili bilgi ve belgelerin bilinmesinde toplumun yaranının bulunmasından dolayı aleniyetlik ilkesi kanunen getirilmiştir. Bu ilke ile herkesin ilgili tacir veya şirketler ile ilgili olarak bilgi sahibi olması sağlanmıştır.
Ticaret sicili kuruluş amacı ile herkese açık bir sicildir. ( TTK m. 37/ 2) tapu sicilinde olduğu gibi ispatına gerek olmaksızın sicilin içeriği saklanan vesikalar incelebilir ve bunların tasdikli suretlerinin alınabileceği gibi bir hususun sicilde kayıtlı olup olmadığına dair tasdikname dahi alınabilir. Türk Medeni Kanunun 1020. maddesi uyarınca tapu sicilindeki bilgiler ve belgeler ilgi ispatına lüzum olmaksızın sicilin içeriği incelenebilir, saklanan belgeler incelenebilir, bunların tasdikli sureti alınabilir veya bir hususun sicilde kayıtlı olup olmadığına dair tasdikname alınabilir. Medeni kanunun tapu sicili için geçerli olan bu maddesi ticaret sicili için de kıyasen uygulanır ve aleniyet ilkesi uyarınca ticaret sicili içinde geçerlidir. Ancak tapu sicilindeki ilke ile ticaret kanununda ki aleniyet ilkesi arasındaki en büyük farklılık; tapu sicilinde ilgili kişilerin tasdikli suret almalarına ve inceleme yapmaları açıklanmış iken, ticaret sicilinde ‘herkes’ in bu işlemleri yapabileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla tapu sicili ile ilgili olan MK. m.1023‘de kişi sınırlaması konulmuşken, ticaret sicili için böyle bir kişi sınırlaması konulmamış ve herkes ilgili kişi olarak kabul edilmiştir. [10]
Aleniyet ilkesinin istisnası ise; ticaret sicilinde incelenmek istenen husus ile ilgili olarak gizli inceleme yapılması halindedir. Gizli inceleme yapıldığı takdirde Ticaret Sicil Tüzüğü m.11/ 3 ve m. 99/ 6 uyarınca buna ait vesikalar gösterilmez. Bununla birlikte tüzüğün 98. maddesi uyarınca da gizli inceleme yapıldığında defterler dışarı çıkarılamaz.
1. TİCARET SİCİLİNDE İLAN
Ticaret sicilinin bir diğer özelliği de sicile tescil edilen hususların ilan edilmesidir. Türk Ticaret Kanunun 37. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiş ve bu maddeye göre ilana tabi tescil ve kayıt işlemlerinin aksine bir hüküm olmaması halinde aynen ilan edileceği belirtilmiştir. Ancak ilan içinde ticaret siciline tescil de olduğu gibi hangi hususların ilan edileceğini açıklayan genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlandan kimi zaman ticaret kanunun 42. maddesinde olduğu gibi bahsedilmemiş sadece tescilden bahsedilmiştir.
Tescil edilen hususların ilan edilmesinin asıl amacı açıklığı sağlamaktır yani aleniyet ilkesi ile birlikte düşünülebilmektedir. Fakat bununla birlikte tescil veya kayıt altına alınış olan hususun ilan edilmesinin bir diğer amacı da üçüncü kişiler hakkında hüküm ifade etme zamanında önemli rol oynamasıdır. Bu durumla ilgili düzenleme ticaret kanunun 38. maddesinde belirtilmiştir. Maddeye göre ticaret sicili kayıtlarının üçüncü şahıslar hakkında hüküm ifade etme zamanı olarak kaydın gazete ile ilan edildiği veya kaydın tamamının aynı sayıya sığmaması halinde son sayının yayınlandığı günü takip eden iş günü olarak belirtilmiştir. Dolayısıyla ilan burada kayıtların hüküm ifade etme zamanını belirten unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
1. TİCARET SİCİLİNE TESCİL
Ticaret siciline hangi hususların tescil edileceği ile ilgili olarak genel bir düzenleme yapamayan ve hüküm koymaktan kaçınan Türk Ticaret Kanunu, tescil işleminin nasıl yapılacağını ise 29. maddesinde düzenlemiş ve ‘ticaret siciline tescil; ya ilgilinin talebi üzerine ya da re’sen veya ilgili makamın bildirmesi üzerine yapılır.’ Hükmünü koyarak açıklığa kavuşturmuştur. Bu hükümle birlikte tescil talebinin kimler tarafından yapılacağı veya kimler tarafından istenebileceği düzenlenmiştir. Ayrıca ticaret kanunu m. 33 uyarınca da tescil edilmiş olan hususlar da yapılacak olan değişiklik veya düzenlemelerin de tescil edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Hangi hususların tecil edileceği hususunda genel bir hüküm koymaktan kaçınan kanun, değişiklikler hakkında böyle bir hüküm koymuş ve bu konuyu hükme bağlamıştır.[11]
1.Talep Üzerine Tescil:
Ticaret siciline tescil işlemleri için öngörülmüş olan ve normal tescil şekli; ilgilinin talep etmesidir. Tescil talebi, ilgililer veya temsilcileri ya da hukuki halefleri tarafından yetkili sicil memurluğuna yapılır. ( TTK m. 30/ 1) tescil talebinde bulanabilecek olan ilgililer kanun gereği bellidir. Kanuna göre ilgili gerçek kişi tacir ise; kendisi veya yetkili temsilcisi, tüzel kişi tacir ise; yetkili organları veya yetkili kılınan vekilleridir. Hukuki halefler ise ticari işletmeye miras veya devren iktisap yolu ile malik olanlardır. Bununla birlikte tescil edilen husus kimin hukuki yararı ile doğrudan ilgili ise o kişiyi veya şahsı ilgili saymak gerekir.[12]
Tüzel kişi tacir olduğu zaman tescil talebi isteyebilecek kişilerin yetkili organları veya yetkili kılınan vekilleri olduğunu belirtmiştik. Yetkili olan organlar denilirken ilk akla gelen organ olan tüzel kişiliğin yürütülmesini sağlayan ve şirketi temsile yetkili kişilerin bulunduğu yürüme kurulu düşünülmektedir. Yönetim kurulu şirketin ve tüzel kişiliğin yönetilmesinden sorumlu olan kişilerin bulunduğu kuruldur. Temsilciler meclisi de denilmektedir. Ancak yönetim kurulunun tescil isteme hakkı görev süresi bitinceye kadar olmakla beraber bu sürenin bitiminden sonra tescil talep etmesi olanaksızdır.[13].Bununla birlikte tescil talep etmeye yetkili kılınmış organ veya kişilerden biri de azınlık grubudur. Azınlık grubu genel kurul kararlarının tescilini talep etme yetkisi verilmiş kişilerdendir. Fakat azınlık grubunun istemesi sonucunda genele kurulun toplanması halinde azınlık amacına ulaşmış olacaktır ve bu durumda azınlığın yetkisi sana ermiştir. Bu aşamadan sonra azınlık grubunun genel kurul kararlarının tescilini istemeye hak ve yetkisi kalmamış olacaktır.[14]
Bir hususun tescilini talep etmeye birden fazla kişi yetkili ise, kanunda aksi belirtilmedikçe, bunlardan birinin tescil talebinde bulunması kanunen yeterli görülmüştür.(TTK. M. 30/ 2). Kanunun düzenlediği bu husus Yargıtay karaları ile de pekiştirilmiş ve aksine hüküm olmadığı sürece uygulanmaktadır.[15] Ancak aksine hüküm bulunabilir. Buna örnek olarak Türk Ticaret Kanunu m. 192/ 2 gösterilebilir. Şirketin feshi bir ortağın ölümünden ileri gelmişse tescil ve ilan dilekçesi, ölünün mirasçıları ile birlikte bütün ortaklar, mirasçıların iştiraki mümkün olmayan veya güç olan hallerde sağ kalan ortaklar tarafından verilir. Denilerek şirketin feshinin ortağın ölümüne bağlı olması halinde tescil talebini sadece biri değil sağ kalan ortakların tamamı tarafından yapılacağı istisnai olarak hükme bağlanmıştır.
Ticaret siciline tescil talebi ilgili kişi veya kişiler tarafından dilekçe ile ticaret siciline yapılır. Tescil talebinde bulunan dilekçe sahibi ilgili kişi kimliğini ispat etmeli veya imzasının noterlikçe tasdik edilmiş olması gereklidir. ( TTK. M. 31). Bu iki husustan birinin ispat edilmesi yeterli görülmüştür. Yani imzası eğer noterlikçe tasdik edilmiş ise, bundan sonra kimliğini ispat etmesine gerek kalmamıştır. Bu hususlar ve bunlarla birlikte ayrıca beyanname verilmesi durumu Ticaret Sicil Tüzüğü m.24- 25’te de düzenlenmiş ve kanunun tanımı ve düzenlemesi pekiştirilmiştir.[16]
Tescilin talep üzerine yapılması için kanunen öngörülmüş olan süre; tescile tabi olan işlemin tamamlanmasından itibaren 15 ( on beş) gün içinde istenmesidir. Ayrıca eğer ticaret sicil memurluğunun yetki çevresi dışında oturanlar tescil talebinde bulunacak olursa; bu süre 1 ( bir) ay olacaktır ( TTK.m. 32). Ancak kanunda bazı durumlarda bu sürelerin istisnası öngörülmüş olabilir. Buna örnek olarak; Anonim Şirketlerin genel kurul kararlarının iptalini düzenleyen Ticaret Kanunun 383. maddesi gösterilebilir. Maddeye göre bu hususta yapılacak olan tescilin derhal yapılması emredilmiştir.
1. Re’sen Tescil:
Ticaret siciline tescil için ilgilinin talep etmesinin gerek olmadığı bir durumdur. Re’sen tescil olabilmesi için yani ilgili kişi veya kişilerin talebi olmaksızın tescil yapılabilmesi için kanunda veya tüzükte bunu emreden bir hüküm bulunması koşulu getirilmiştir. Yani re’sen tescil yapılabilecek haller kanunda bunu mecbur kılan bir düzenlemeye bağlanmış. Bununla ilgili olarak düzenleme ticaret sicil tüzüğü m. 24/ 1 de bulunmaktadır. Ticaret sicil tüzüğünün 52. maddesinde belirtilen sicil memurunun şubenin kaydının silinmesi halinde re’ sen tescil edebilir. Türk Ticaret Kanunun 34. maddesinin 4. fıkrasında bulunan geçici tescil yapılmış ise ilgili kesin tescil için lazım olan şartları yerine getirmemiş ise, sicildeki kayıt, sicil memurunca re’ sen kayıttan silinir.
1. Geçici Tescil:
Tescil için yapılmış olan talepler geçici de olabilir. Geçici talep ile yapılmış olan geçici tescilin amacı bazı koşulların gerçekleşmesi halinde hüküm ifade edecek olmasıdır. Yani normalde tescil edilmemesi gereken bir husus hakkında geçici tescil yapılarak bu eksikliklerin giderilmesi ve bunun sonucunda tam tescil olabilmesi sağlanmak istenmiştir. Türk Ticaret Kanunu m. 34/ 4 gereği çözümü bir mahkememin hükmüne bağlı veya kesin tescilinde tereddüt edilen hususlar talep üzerine geçici olarak kaydolunur[17]. Geçici tescil yapılmış olması halinde ilgililer 3 ( üç) ay içinde anlaşmak veya mahkemeye müracaat etmek zorundadırlar. Mahkemeye müracaat halinde hükmün kesinleşmesi beklenecek ve hükmün katileşmesine bağlı olarak işlem yapılacaktır. Aksi takdirde 3 ay sonunda yapılmış olan geçici tescil sicil memuru tarafından re’ sen silinecektir.
1. İlgili Makamın Bildirmesi üzerine Tescil:
Türk ticaret kanunu m. 35 de düzenlenmiş olan bu tescil de kanunda açık ve emredici hüküm olmaması halinde yapılamaz. Bu maddenin 3. fıkrasına göre tescili zorunlu olmasına rağmen kanuni şekilde ve yasal süresi içinde tescil talep edilmemiş ve istenmemiş veya kanuna aykırı biçimde tescil edilmiş bir hususu öğrenen sicil memuru, belirleyeceği uygun ve makul bir süre içinde ilgili olan kişileri tescil işlemini yerine getirmeye yahut o hususu tescile gerekli sebeplerin bulunmadığı konusunda ispat etmeye davet eder. Yani ilgili makamın tescile çağrı yapması için; tescili zorunlu bir husus olacak ve tescilden geçerli şekilde kaçınma sebepleri olmayacak. Bu durumda belirlenen uygun süre zarfı içinde ilgililer tescili gerekli olan hususun tescil edilmesini sağlamalıdırlar.
İlgililer tescilin gerekli olmadığını ve bundan kaçınmalarının geçerli sebebe bağlı olduğunu süresi içinde nedenleri ile bildirirlerse, sicilin bulunduğu yerdeki ticari davalara bakmakla görevli olan Asliye Hukuk Mahkemesi evrak üzerinden inceleme yapar ve hususla ilgili olarak tescilin gerekli olup olmadığı konusunda bir hükme varır. Asliye hukuk mahkemesi tescili gerekli bir husus olduğu kanısına varırsa; sicil memuruna hususla ilgili olarak tescil yapılmasını emreder. ( TTK. m. 35/ 3).
1. SİCİL MEMURUNUN GÖREV VE YETKİSİ
Ticaret sicil memurunun görev ve yetkileri Türk Ticaret Kanunda sicil memurunun vazifeleri başlığı altında 34. madde ve devamında düzenlenmiş ve hükme bağlanmıştır. Kanuna göre sicil memuru; tescil için aranılan kanuni şartların mevcut olup olmadığını incelemekle mükelleftir. Ticaret sicil memuru tescili istenilen hususun tescili gereken bir husus olup olmadığını, tescil talebinde bulunanın ilgili kişi olup olmadığını inceleme görevlisidir. Ticaret sicil tüzüğü uyarınca da tescil işlerinin doğru olarak yapılıp yapılmadığını araştırmak ve tescile uygun görmesi halinde kabul etmek veya eksiklik görmesi halinde mehil vererek reddetmek ve esasta kanuna aykırı olanları reddetmekle görevlidir. ( TST m. 48- 28). Ticaret sicil memuru kanuni şartların mevcut olup olmadığına ilişkin inceleme yaparken sadece şekli inceleme değil bununla birlikte esasa ilişkin inceleme de yapmalıdır. Esasa ilişkin inceleme tescili istenen hususun emredici hükümlere aykırı olup olmadığı incelemesidir. Yani kanuni şartların mevcut olup olmadığı incelemesi yapılırken kanunun emredici hükümlerine aykırılık bulunup bulunmadığı incelemesi de yapılmalıdır. Bu durum özellikle tüzel kişiler de ortaklık sözleşmesinin emredici hükümlere aykırı olup olmadığı ve mecburi unsurların bulunup bulunmadığı hususların da incelenmesi gerektiğinde ortaya çıkmaktadır. Esasa ilişkin inceleme hususu Türk ticaret kanunun 34. maddesinin 2. fıkrasında da belirtildiği üzere kanunen hükme bağlanmıştır. Sicil memuru ortaklıklar ile ilgili başvurularda tescili istenen hususun yokluk veya butlan ile sakat olduğunu tespit etmesi halinde tescili reddeder ve ayrıca bunlar gibi emredici hükümlere aykırılık bulunması halinde de reddedilebilir.[18] Ancak iptal edilebilir bir husus bulunması halinde sicil memurunun tescil talebini reddetmesi mümkün değildir. Yargıtay 11. hukuk dairesinin konuya ilişkin vermiş olduğu karar gereğince; iptal davası açılabilecek olan bir hususun tescil sırasında inceleme yapılabilir ancak iptal davası açılmaması halinde re’sen tescilin reddedilemeyeceği belirtilmiştir.[19]Yargıtay’ın vermiş olduğu bu karara kimi hukukçular karşı çıkmışlardır. Moroğolu’na göre ise sicil memurunun böyle bir durumla karşılaşması halinde takdir hakkını kullanma yetkisi bulunmaktadır; yani reddetmek veya kabul etmek mecburiyeti bulunmamaktadır.[20] Bu karara karşı çıkarken Yargıtay’ ın daha önce vermiş olduğu karara dayanarak karşı çıkmıştır. Yargıtay ilgili kararda; ‘sicil memurunun ana sözleşmeye aykırı ancak kanuna uygun ve tescili gerekli bir kararla karşılaştığı zaman ortakların ve üçüncü kişilerin yararlarını karşılaştıracak ve takdir hakkını kullanarak ya tescil talebini reddedecek ya da kabul edecektir.’ Demiş ve sicil memuruna bu hususta takdir hakkı yetkisi vermiştir.[21] Ancak İMREGÜN gibi kimi hukukçular ise iptal edilebilir olan kararlara karşı sicil memurunun her hangi bir takdir yetkisi bulunmadığını savunmuş ve Yargıtay’ın 1989 yılında vermiş olduğu kararı doğru bulmuşlardır. Bu savunmayı yaparken de sicil memurunun genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma yetkisi bulunmamasına dayandırmıştır.[22]
Ticaret sicil memuru kanuni şartların mevcut olup olmadığı incelemesi görevinin yanında ayrıca tescil edilecek hususların gerçeğe uygunluk araştırması, üçüncü kişilerde yanlış bir fikir yaratacak mahiyette bulunmama araştırması ve kamu düzenine aykırı olmama araştırması yapacaktır. Sicil memuruna yüklenmiş olan bu görevler Türk Ticaret Kanunu m. 34/ 3 uyarınca belirtilmiş ve sicil memurunun vazifeleri arasında sayılmıştır.
Ticaret sicil memuru yaptığı bu inceleme sonucunda tescili istenen husus ile ilgili olarak kabul, red veya ikmal edildikten sonra tesciline ya da tescile geçici olarak kaydına karar verir. Tescil talebinin yapılan inceleme sonucunda kabulü halinde tescil işlemi yerine getirilir ve tescili istenilen husus ticaret sicil memuru tarafından ticaret siciline tescil edilir.
Ancak tescili husus hakkında yapılan inceleme sonucunda sicil memuru tarafından talebi kabul edilmez ve reddedilir ise; tescil talebinde bulunan ilgililer bu kararın tebliğinden itibaren 8 gün içinde, talebin istenildiği sicil müdürlüğünün yargı çevresinde bulunan ticari davalara bakmakla yetkili Asliye Hukuk Mahkemesine dilekçe itiraz edebilirler. ( TTK m. 36/1). Yasada da açıkça belirtildiği üzere itiraz edebilme hakkı ilgililere verilmiştir. İlgilerin kimler olduğu ise TST. M. 31 de açıkça belirtilmiştir. Tüzüğe göre; ilgililer tacirin hakiki şahıs olması halinde kendisi veya akitle kendisine yetki verilmiş temsilcisi, tacirin hükmi şahıs olması halinde ise onun yetkili uzuvları veya yetkili temsilcileridir. ( TST. M. 31). Ticaret siciline tescil talebinde bulunabilecek olan kişiler ise TTK. M. 30/ b fıkrası uyarınca ilgililer, mümessilleri yahut hukuki halefleri olarak belirtilmiştir. Yani sicile müracaat hakkı olanların itiraz hakkı bulunmaktadır.[23]Dolayısıyla TTK. M. 30 ve TST. M. 31 de belirtilen kişiler dışındakiler TTK. M. 36 da belirtilen itiraz hakkından yararlanamazlar. Bu açıklamanın başka bir ifadesi ise üçüncü kişilerin sicil memurunun tescil talebine karşı vermiş olduğu red kararına itiraz etme hakkı olmadığıdır. Üçüncü kişilerin menfaatlerin ilgilendiren veya ihlal eden bir durum mevcut olması halinde ise bu üçüncü şahıslar da mahkeme tarafından dinlenir. Tescil talebi reddedilen husus sonucunda hakları ihlal edilen üçüncü kişiler, TTK. M. 36 dayanarak itiraz edip dava açma hakları bulunmamasına rağmen genel hükümler uyarınca her zaman dava açma hakları bulunmaktadır.[24] İtiraz üzerine açılan dava evrak üzerinde incelenerek karara bağlanır. ( TTK. M.36/2). Ancak üçüncü şahısların haklarını veya menfaatlerini ihlal eden bir durum bulunduğu takdirde itiraz eden ilgili ve üçüncü şahıs da mahkeme tarafından dinlenir. Bunların gelmemesi üzerine karar evrak üzerinde inceleme yapılarak verilir. Mahkemenin yapılmış olan itiraz üzerine vermiş olduğu karar kesin değildir. İlgililer mahkemenin vermiş olduğu kararı kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde temyiz edebilirler. ( TTK. m. 35/ 4 ve m.36/3 ). Burada ki temyiz hususu ile ilgili olarak TTK m. 35/ 4 bir istisnai durum ortaya çıkarmaktadır. Sicile itimat ilkesi gereğince temyiz icrayı durdurmamaktadır ancak m.35/4 uyarınca burada yapılan temyizin icrayı durduracağı belirtilmiştir.
Tescili istenilen husus bir mahkemenin hükmüne bağlı ise veya ticaret sicil memuru tarafından kesin olarak tescilinde tereddüt edilen hususların bulunması halinde ise tescil talebinde bulunan ilgililerin talebi üzerine geçici olarak kayıt yapılabilir.( TTK.m. 34/4). Yapılmış olan geçici kayıt ilgililerin menfaatinin korunması için yapılmıştır. Bu duruma örnek vermek istersek ticaret ünvanını tescil ettirmek isteyen ilgilinin talebinin sicil memuru tarafından reddi halinde ilgili kişinin geçici kayıt yaptırması halinde mahkeme tarafından verilecek karar kesinleşinceye kadar, o ünvanın başkası tarafından kullanılması engellenmiş olacaktır. Ancak geçici kayıt halinde ilgililer üç ay içerisinde mahkemeye müracaat etmezse veya analaşamazlarsa yapılmış olan geçici kayıt re’ sen silinecektir.( TTK.m. 34/4). Mahkemeye müracaat edilmesi durumunda ise, mahkemenin kararına göre geçici kayıt ya kesin olarak yapılır ya da silinir. ( TTK.m. 34/4).
1.SİCİLİN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERE ETKİSİ
Ticaret siciline tescil veya tescil ve ilanı gereken hususlar; tescil ve ilan edilmişse üçüncü kişiler hakkında a geçerlidir. Ticaret siciline kayıt gazete ile ilan edildiğinin veya bu ilan bir nüshada tamamlanamamış ise tamamlandığı günü takip eden iş gününden itibaren hüküm ifade eder. ( TTK.m. 38). Tescile kayıt yapılarak ilan edilmiş bir husus ile ilgili olarak üçüncü kişiler bu hususu bilmediklerini ileri süremezler.( TTK.m. 39). Ticaret hukukunda bu duruma sicilin üçüncü kişilere karşı olumlu etkisi denilmektedir. Buna örnek olarak TTK.m. 155-157 de belirtilmiş olunan kolektif ortaklık gösterilebilir. Madde de açıklandığı üzere ortaklığın amaç ve konusu ilan edildiği takdirde ortakların konu dışında yaptığı işlemler den ortaklığın sorumlu olmayacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte bazen ise bir hususun tescil edilmesi ile birlikte derhal üçüncü kişiler hakkında hüküm ifade etmesi durumu ortaya çıkabilir. TTK.m. 174 bunun bir örnek durumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Madde uyarınca kolektif şirketlerin ticaret siciline tescil ile hükmi şahsiyet kazanacağı açıklanmış ve ilan edilmeden de üçüncü kişiler içinde geçerli olacağı hükme bağlanmıştır.
Tescil ve ilana tabi olan hususların ilan edilmesi ile tescil ve ilan edilen hususların etkisi bütün Türkiye’de geçerlidir. Örneğin İzmir de olan bir tacirin ticaret ünvanını veya ticari mümessilini tescil ve ilan etmişse bu kayıt Ankara da da geçerli olacaktır. Üçüncü kişiler bu durumu bilmediklerini ileri süremezler. Bazı hukukçulara göre ise gazete ile ilan edilmesi üçüncü kişilere etki de çok önemlidir ve esas şartlardan biridir. . Arslanlı’ ya göre; TTKm. 38 metnindeki üçüncü şahıslar hakkında kaydın gazete ile ilan edildiği ibaresi, kaydın gazete ile ilan edilmediği takdir de bu kaydın sadece sicilin iş çevresinde etkili olacağı sonucuna varılmaktadır.[25]
Bununla birlikte ticaret siciline tescil edilmesi gereken hususların tescil edilmemesi halinde veya ilan edilmesi gerekirken edilmemesi halinde olan bir husus kural olarak üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Bu durumda olan bir hususun üçüncü kişilere karşı etki doğurabilmesi ancak bu kişilerin bildikleri ispat edilmesi şartı ile mevcut olacaktır. ( TTK.m. 39/2). Bu duruma bir başka deyişle sicilin olumsuz etkisi denilmektedir. Bu olumsuz etki sonucunda kanun sicile tescil veya ilan gibi kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeyen ilgilinin karşısında üçüncü kişiyi koruma altına almıştır. Ancak buna rağmen hukuken kötü niyetin mevcut olduğu hallerde bunun koruma altına alınamayacağı kuralından dolayı ilgiliye, üçüncü kişinin mevcut durumu bildiğinin ispat edilmesi imkanı tanınmıştır.[26]
1. SİCİLDEN DOĞAN SORUMLULUK:
i. Hukuki Sorumluluk
Ticaret hayatı içinde çok önemli bir yere sahip olan ticaret siciline yapılan kayıtların doğru olması ve sicil memuruna tescili talep edilen hususlarla ilgili verilen bilgi ve belgelerin gerçeği yansıtması gerekmektedir. Gerçeği yansıtmaması halinde bu hususların tescil edilmemesi gereklidir. Ancak böyle bir durumun var olmasına rağmen tescil edilmesi ve buna bağlı olarak üçüncü kişilerin zarar görmesi halinde zarara uğrayan kişilerin tazminat isteme hakkı bulunmaktadır. (TTK.m. 40/1).
Bununla birlikte ticaret sicilinde yer alan kayıtların gerçek olmadığını bildiği halde ve üçüncü kişilerde yanlış düşünce uyandıracağını bildiği veya öğrendiği halde düzeltilmesini istemeyen kusurlu kişilerden de zarar gören kişiler tazminat isteyebilirler. Bu kusurlu hareketleri yapan ilgili kişiler düzeltme veya silinme gibi değişiklikleri talep etmemesi halinde kusurları yüzünden üçüncü kişilere karşı sorumlu hale gelirler. Buna bağlı olarak da bu kişilerin uğradıkları zararları tazmin etmekle mükelleftirler. ( TTK.m. 40/ 2).
Hukuki sorumluluğu düzenleyen madde incelendiği zaman öngörülen sorumluluğun kusur sorumluluğu olduğu ortaya çıkmaktadır.
ii. Cezai Sorumluluk
Türk ticaret kanununun 40. maddesi 1. fıkrasında cezai sorumluluk hali düzenlenmiştir. Maddeye göre tescil ve kayıt için kötü niyetle gerçeğe aykırı beyanda bulunanlar ceza mahkemesi tarafından iki milyon liradan kırk milyon liraya kadar ağır para cezasına veya bir aydan altı aya kadar hapis cezasına veya bunların her ikisine birden mahkum edilebilirler. Bununla birlikte bu kişiler bir yıldan beş yıla kadar ticaret ve sanayi odalarına üye olabilmek, borsada muamele yapabilmek haklarından mahrum edilebilecekleri gibi borsadan geçici olarak çıkarılmalarına da karar verilebilir. Dolayısıyla maddenin içeriğine bakıldığında ağır cezalar öngördüğü açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu kadar ağır cezaların olmasından ticaret sicilinin kanun koyucu tarafından ne kadar önemli olduğu belirtilmek istenilmiştir.
Ayrıca kanuni şekilde ve süresi içinde tescil edilmemiş veya gerçeğe uymayan ve yanlış fikir uyandıran veya kamu düzenine aykırı bulunan bir hususu öğrenen veya haber alan sicil memuru ilgiliyi gerekli değişikliği yapmaya veya tescile davet eder. Ancak bu davete rağmen tescil talebinde bulunmayan veya imtina sebeplerini göstermeyen ilgili kimsenin bu davranıştan dolayı cezai sorumluluğu bulunmaktadır. TTK m. 35/2 e göre bu kişiler; sicil memurunun teklifi üzerine, sicilin bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile iki milyon liradan kırk milyon liraya kadar para cezasına mahkum edilir. Madde de yer alan cezai yaptırımın amacı davet edilmesine rağmen tescil yapmayan veya sebep göstermeme halinde ki durumlara karşılık gelmektedir. Ancak davete cevap verilmesi ve sebep gösterilmesi halinde gösterilen sebep kabule şayan olmasa bile bu kişiler hakkında ceza verilemez.[27] Mahkeme bu durumda evrakı inceleyerek tescili emreder ancak bu karara karşı temyize gidilebilir ve bu temyiz icrayı durdurur. ( TTK.m.35/3- 4). Buradaki önemli diğer bir husus ise ilgili hakkında para cezasına hükmeden mahkemenin; sicilin bağlı bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi olmasıdır. Ticaret kanununda yer alan diğer ceza hükümleri hakkında kararları ceza mahkemeleri verirken burada Asliye Hukuk Mahkemesi bu para cezasına hükmeder. Bununla birlikte verilmiş olan para cezasına karşı temyize gidebilmek için cezanın mahkeme veznesine yatırılması veya teminat gösterilmesi gerekmektedir. Ancak bu şart gerçekleştiği takdir de temyize gidilebilecektir. Ayrıca verilmiş olunan bu para cezası hapis cezasına çevrilemez.
1. YENİ TÜRK TİCARET KANUNU TASARISINDA YAPILAN DÜZENLEMELER
01 Ocak 1957 tarihinde yürürlüğe giren ve halen yürürlükte olan, ticaret, sanayi ve hizmet sektörlerine özgü tüm hukuki ilişkileri düzenleyen temel kanun fonksiyonunu haiz 6762 sayılı TTK, geçen süre içerisinde ulusal ve uluslararası ticari yaşama ilişkin çeşitli hususlara duyulan ivedi ihtiyaçlar sebebiyle köklü değişim ve gelişmelere yanıt verecek şekilde yapılandırılmıştır. Bu doğrultuda söz konusu hususlara en iyi şekilde cevap veren reform niteliğinde değişiklik ve yenilikleri bünyesinde barındıran Türk Ticaret Kanunu Tasarısı (“Tasarı”) hazırlanmıştır. Bu kapsamda, Tasarı ile mevcut TTK.’nın “Ticaret Sicili” başlıklı İkinci Kısmı’nda da çeşitli değişiklikler öngörülmüştür.
Bu değişikliklerden ilki mevcut Kanun’un “Teşkilat” başlıklı 26. maddesine ilişkindir. Söz konusu maddenin birinci fıkrası hükmünün ilk cümlesi ticaret sicilinin kimin tarafından tutulacağı hususunda bir açıklık içermiyordu. Tasarı’nın 24/1 maddesi’nde Ticaret sicili, ticaret ve sanayi odaları veya ticaret odaları tarafından tutulur. Oda bulunmayan veya yeteri şekilde kurumlaşmamış odaların bulunduğu yerlerde ticaret sicili, Sanayi ve ticaret Bakanlığınca belirlenecek bir oda tarafından tutulur.’ denmektedir.
Madde de ticaret sicili müdürlüklerinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından mı, yoksa Ticaret Sanayi Odaları tarafından mı, ya da Bakanlığın oluru ile ‘oda’ tarafından mı kurulacağı açıkça belirtilmemiştir. Bu hükümdeki oda ile neyin kastedildiği belli değildir Mevcut TTK.’nın bu hükmü kimileri tarafından, o il dahilindeki esnaf odası şeklinde yorumlanmıştır. Kimileri ise, Bakanlığın bu görevi herhangi bir meslek odasına örneğin, yeterli teşkilatı varsa mimar ve mühendis odasına bile verebileceği şeklinde yorumlamıştır.
Tasarı’nın aynı maddesinin ikinci fıkra hükmünde Türkiye çapında sicil kayıtlarına elektronik ortamda ulaşılabilmenin sağlanması amacıyla, söz konusu kayıtların düzenli bir tarzda depolandığı bir bilgi bankasının kurulması öngörülmüştür. Bu bilgi bankası Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nezdinde bulunacaktır. Bilgilere elektronik ortamda ulaşılabilmesi ile sadece bilgi toplumunun gereklerinden biri yerine getirilmiş olmayacak aynı zamanda geniş aleniyetle gerçek anlamda şeffaflık gerçekleştirilerek kayıtlardaki yolsuzlukların, aykırılıkların ve düzensizliklerin de önüne geçilebilecektir.
Tasarı’nın 27. maddesi ile söz konusu maddeye getirilen yenilik, tescil anının belirlenmesine ilişkin hükümdedir. Bu konuda harç tarihi esas alınarak uygulamada ihtilaflara sebep olan bir sorun çözüme kavuşturulmuştur.
Kural olarak Tasarı’nın 32. maddesi mevcut TTK.’nın 34. maddesinin tekrarıdır. Ancak eski madde gibi yeni madde de geçici tescili içerdiğinden bunun kenar başlıkta belirtilmesinde yarar görülmüştür ve mevcut TTK.’nın “Tetkik Vazifesi” olan kenar başlığı Tasarıda “İnceleme Görevi ve Geçici Tescil” olarak yer almıştır. Geçici tescilin ayrı bir maddede düzenlenmesinin daha doğru olabileceği düşünülebilir. Ancak, söz konusu kurumun sicil müdürünün inceleme görevinin bir sonucu olduğu noktası değerlendirilmiştir.
Tasarı’nın 33. maddesinin tümü dikkate alındığında, mevcut TTK.’nın 35.maddesini devam ettirdiği söylenebilir. Ancak, maddede az da olsa değişiklikler yapılmıştır. Birinci değişiklik, maddedeki para cezası miktarı günün ekonomik koşullarına uygun olarak yeniden belirlenmiştir. İkinci olarak dördüncü fıkrada, , mevcut TTK.’daki metinde yer alan "temyiz yoluna başvurulabilir" hükmü, bölge adliye mahkemelerinin (istinaf mahkemeleri) kurulmuş olması dikkate alınarak "kanun yoluna başvurabilirler" şeklinde değiştirilmiştir. Son olarak da, mevcut TTK.’nın 35. maddesinin son fıkrasındaki "Bu maddeye göre hükmolunan para cezaları hapse çevrilemez." hükmüne yer verilmemiştir. Yargıtay içtihatlarında maddede öngörülen para cezasının disiplin cezası niteliğinde olduğu kabul edildiğinden bu cezanın adli para cezası gibi ödenmediği hallerde paraya çevrilmesi mümkün bulunmadığından gereksiz olan söz konusu hüküm maddeye alınmamıştır.
Tasarı’nın “Görünüşe Güven” kenar başlıklı 37. maddesi mevcut TTK.’da yer almamaktadır:
“Tescil edilmesi gereken bir husus yanlış olarak ilan edilmişse, üçüncü bir kişi, işleri ile ilgili olan husus tescil ettirilmesi gereken kişiye karşı, yanlış olarak ilan edilen içeriğe dayanabilir; meğerki yanlışlığı biliyor olsun.”
Söz konusu hüküm, görünüşe güven ilkesini sicil hukuku yönünden düzenlemekte, üçüncü kişinin, bir hususun ilan edilen şekline güvenip ona dayanabileceğini kanunlaştırmaktadır. Tescili yaptıran ilgilinin ilan edilenin tescil ile bağdaşmadığı, onunla çeliştiği yönündeki itirazını kanıtlamış olması üçüncü kişiyi etkilemeyecektir. Üçüncü kişinin ilan edilmiş hususun tescil edilenden farklı olduğu konusunda olumlu bilgisi bulunduğu ispat edilirse, üçüncü kişi ilana dayanamaz. Böylece üçüncü kişinin yanlış, gerçeğe aykırı ilana duyduğu güven korunmaktadır.
Bu madde, üçüncü kişinin kural olarak ilan edilen bir içeriğin ilan edilmiş şekline güvenmesi, ilandan farklı olan tescil içeriğinin ona karşı ileri sürülememesi kuralını koymaktadır. Buna göre tescil edilen hukuki olgu (içerik) ile ilan edilen içerik farklı ise, tescil hukukunda önemli olanın tescil edilen olgu olmasına rağmen, tescil ettiren tescil edilen olguyu (içeriği) üçüncü kişiye ileri süremeyecek, üçüncü kişi tescil edilen ile bağlı olmaksızın ilana dayanabilecektir.
Üçüncü kişi gerçeğe aykırı ilanın gerçekliğine, tescil ister doğru, ister gerçeğe aykırı olsun güvenebilir. Bu anlamda olumlu etki sadece üçüncü kişi bağlamında doğar. Hükmün uygulanabilme şartlarından birincisi, tescil edilen olgunun tescili gerekli bir husus olmasıdır. Tescili gerekmeyip de tescil edilmiş bir olguya yani sicilin olumlu işlevi haiz olmadığı bir hususa 37. madde uygulanmaz. Aynı kural tescil edilebilecek hususlar için de geçerlidir. Hükmün uygulanabilmesinin ikinci şartı ilanın yanlış, yani tescil edilen ile ilan olunanın farklı olması, ikisi arasında uygunsuzluk bulunmasıdır. "Yanlış" kavramının içeriğinin öğretice belirleneceği ve yargı kararlarıyla açıklık kazanacağı şüphesizdir. Önemli olan tescil ile ilanın farklı olmasıdır. Tescile başvuru dosyasındaki içerikle yani taleple tescil arasında farklılık bulunması hükmün kapsamı dışındadır.
1. SONUÇ
Ticari hayat için çok önemli bir yere sahip olan ticaret sicili ile ilgili düzenlemeler ticaret kanunu ve bu kanuna uygun olarak çıkarılmış olan ticaret sicil tüzüğü ile belirtilmiştir. Ancak bu sicili tutmakla yükümlü olan ticaret sicil memurlarının görev ve yetkileri ile ilgili olarak gene aynı kanun ve tüzükte düzenlemeler yer almış ancak ayrıntılı bir biçimde düzenleme yapılmamıştır. Bununla birlikte sicile güvenen kişilerin nasıl bir güvence altına alınacağı açık ve ayrı bir şekilde düzenlenmesi gerekirken bu durum mevcut kanunda yer almamıştır. Ancak ticaret kanun taslağı ile bu durumun giderilmiş ve tüm kayıtlara güvenen kişiler devlet tarafından koruma altına alınmıştır.
[1] ARSLANLI, Halil, Kara Ticaret Hukuku Dersleri Umumi Hükümler, İstanbul 1959, s.159 Aynı yönde Bkz. İMREGÜN, Oğuz, Ticaret Hukukunun Genel İlkeleri (İlkeler), İstanbul, 1995, s.61.
[2] POROY/ YASAMAN, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2006, s.178
[3] DOMANİÇ, Hayri, Ticaret Hukukunun Genel Esasları (Genel Esaslar), İstanbul,1988, s.221
[4] R.G. 28.8.1998, S.23442
[5] RG: 27.07.1995, S.22326
[6] BERZEK Ayşe Nur, Ticaret Hukukunun Genel İlkeleri, İstanbul 2007, s. 63
[7] POROY/ YASAMAN, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2006, S. 182
[8] İNAL Tamer, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2004, s. 195
[9] DOMANİÇ, Genel Esaslar, s.221
[10] BERZEK Ayşe Nur, Ticaret Hukukunun Genel İlkeleri, İstanbul 2007, s.64
[11] POROY/ YASAMAN, s.184
[12] YARGITAY 11. HD. 28.11.2005, 5890/ 7155
[13] YARGITAY 11. H.D. 24.11.1981, 981/ 4751- 5019
[14] UÇAR, Ticaret Sicili, Tacir ve Esnaf Kavramı, s. 105
[15] YARGITAY 11. H.D. 4.2.1983, 983/ 322-453
[16] POROY/ YASAMAN, s. 185
[17] YARGITAY 11. H.D. 24.11.1981, 81/ 5019
[18] POROY/ YASAMAN, s. 186
[19] YARGITAY 11. H.D. 24.04.1989, 88/ 9611 E. 89/ 2486 K.
[20] MOROĞLU Erdoğan, Anonim Ortaklıklarda Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, s. 216-217
[21] YARGITAY 11. H.D. 13.10.1982, 82/ 3701 E. 82/ 3867 K.
[22] İMREGÜN, s. 76
[23] YARGITAY 11. H.D. 28.06.1988, 88/ 1872 E. 88/ 4341 K.
[24] POROY/ YASAMAN, s. 188
[25] ARSLANLI, s. 176
[26] YARGITAY 11. H.D. 25.12.1980, 6158 E. 6129 K.
[27] POROY/ YASAMAN, s. 194
KAYNAKÇA:
·ARSLANLI, Halil: Kara Ticaret Hukuku Dersleri Umumi Hükümler, İstanbul 1959
·İMREGÜN, Oğuz: Ticaret Hukukunun Genel İlkeleri, İstanbul, 1995
·POROY/ YASAMAN: Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2006
·DOMANİÇ, Hayri: Ticaret Hukukunun Genel Esasları, İstanbul,1988
·BERZEK, Ayşe Nur: Ticaret Hukukunun Genel İlkeleri, İstanbul 2007
·İNAL, Tamer: Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2004
·UÇAR: Ticaret Sicili, Tacir ve Esnaf Kavramı
·MOROĞLU, Erdoğan, Anonim Ortaklıklarda Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü
·http://www.yargitay.gov.tr/